Seyyid Fehim Arvasi hazretleri “kuddise sirruh”, hayatta iken herkes huzur içinde yaşıyordu.
VahÅŸi hayvanlar bile yan yana gezerlerdi daÄŸlarda.
İlim irfan yayılmıştı her yere.
Sonra hayâ ve edep.
Bunlar, Seyyid Fehim hazretlerinin sayesinde oluyordu hep.
Hırsızlık olmazdı katiyen.
Bir hırsız vardı ki, mahirdi bu işte.
O ÅŸöyle anlatıyor:
Bu, mesleÄŸimdi benim.
Hatta reis bendim.
Yardımcılarım vardı.
Bir gün, Arvas’a düÅŸtü yolum.
Baktım, hırsızlığa çok müsait bir yer.
Çünkü hayvanlar tek baÅŸlarına daÄŸa gidiyor, yine yalnız olarak ahıra dönüyorlardı.
Araştırdım.
Köyden uzak yerdeydi ahırları.
Üstelik açıktı kapıları.
“Eh, buradan müsait yer olmaz” dedim.
Yanıma beÅŸ kiÅŸi alıp, gece yarısı Arvas’a geldim.
Ortalık zifiri karanlıktı.
Arvas hududundan içeri bir adım attık.
Fakat o da ne?
Hepimiz hayrette kaldık.
Zira birden aydınlandı ortalık.
- Sübhanallah! dedik. Rüya mı bu gördüÄŸümüz? Az önce geceydi, ÅŸimdi oldu gündüz.
Kendimizi huduttan dışarı attık.
O anda zifiri karanlığa büründü yine Arvas.
Şaşırıp kaldık.
Karanlıktan göz gözü görmüyordu.
“Herhalde hayaldi gördüÄŸümüz” diyerek, içeriye girdik yine.
Ama huduttan içeri girer girmez gündüz gibi oldu yine ortalık.
Hayretle birbirimize baktık.
Bu hâl üç kere tekrar etti.
O zaman akıllandık.
Ve bunun bir “İkâz-ı ilahi” olduÄŸunu anladık.
Tövbe ettik hemen.
Bu işi bıraktık.
|