Seyyid Ahmet Mekki Efendi “rahmetullahi aleyh“ Kadıköy müftüsü iken bendeniz (Abdüllatif Uyan) müftülük katibi olarak yanında çalışıyordum.
1965-67 yıllarıydı.
Mevki ve makamda gözü yoktu mübarek zatın.
Kendisine “İstanbul müftülüÄŸü” teklif edildi.
Kabul etmedi.
Israr ettiklerinde;
- Ben halimden memnunum. O iÅŸ bana göre deÄŸil, buyurdu.
Ben o zaman gençtim.
Üniversitede talebeydim.
Åžu beyiti, Van ÅŸivesiyle sıkça söylerdi.
Mal-ü mülke olma maÄŸrur.
Deme var mı ben gibi.
Bir muhalif yel eser.
Savurur harman gibi.
Tevazuundan, müftü koltuÄŸuna oturmazdı.
Soranlara da;
- Ben bu makama layık değilim, buyururdu.
Halbuki o vefat edince, yerine gelen genç müftülerden biri, onun "layık deÄŸilim" diye oturmadığı müftülük koltuÄŸunu ve masasını beÄŸenmemiÅŸ ve yenileriyle deÄŸiÅŸtirmiÅŸti hemen.
Döner koltuÄŸuna oturur, sigarasını yakar, gelenlerle siyasi meseleler konuÅŸurdu daha ziyade.
Dini suallere de hiçbir kitaba bakmadan;
- Bana göre ÅŸöyledir, zannıma göre böyledir, der ve izah etmeye çalışırdı.
Ama dinleyenler bir şey anlamazdı.
Nitekim bir şekerci amca vardı o zaman.
Åžeker gibi bir Müslümandı.
Zaman zaman müftülüÄŸe gelir, Ahmet Mekki Efendiye dini sualler sorar, cevabını alır, memnun vaziyette giderdi.
Bu ÅŸekerci, bir gün geldi müftülüÄŸe.
Genç müftüye dini bir sual sordu.
Yarım saat sonra hışımla geldi yanıma.
- Yahu bu nasıl müftü?
- Neden?
- Bir ÅŸey sordum. Yarım saat konuÅŸtu, vallahi hiçbir ÅŸey anlamadım. Halbuki ben Ahmet Mekki Efendiye bir ÅŸey sorduÄŸumda, iki kelimeyle cevap verir, beni doyururdu. Sen de biliyorsun.
- Evet, biliyorum.
- Buraya bir daha gelmem! deyip gitti.
Hakikaten de gelmedi bir daha.
Zaten Ahmet Mekki Efendiden sonra, dini soru sormak için gelenler günden güne azalmış, daha sonra tamamen kesilmiÅŸti.
|