Hazret-i Mevlana’nın ”rahmetullahi aleyh“ bir talebesi vardır.
Mesleği at alıp, at satmaktır.
Bir gün onu çağırır;
- Bana bir at getir! buyurur.
O talebe;
- BaÅŸ üstüne efendim, der.
Kuvvetli bir at seçer.
Lakin eÄŸerlemekte zorluk çeker.
Zira at huysuzdur, çok zahmet verir.
Birazdan hazret-i Mevlana oraya gelir.
Fakat o da ne?
O hırçın at, sakinleÅŸir bir anda.
Talebe şaşırmaz.
Zira böyle ÅŸeylere alışıktır.
Mübarek zat, bir sıçrayışta biner ata.
Süratle bir yöne gider.
AkÅŸam, tozlara gark olmuÅŸ olarak geri döner.
Zayıflamış gibidir koca at.
Sevenleri merak ederse de, soramazlar fakat.
Ertesi gün, aynı emri verir:
- Bana bir at getir!
Genç seÄŸirtir, kuvvetli bir at getirir yine.
Mübarek zat ona biner, hızla gider aynı yöne.
AkÅŸam, tozlar içinde geri döner.
Yine bir ÅŸey sormaya cesaret edemezler.
Üçüncü gün de aynı olur.
- Bana bir at getir! buyurur.
Cins bir at getirip arzeder.
Mevlana hazretleri ona biner.
Süratle aynı istikamete gider.
AkÅŸam döndüÄŸünde sevinçlidir artık.
- Elhamdülillah, buyurur, Savaşı kazandık.
Hiçbir ÅŸey anlamazlar.
- Niçin? diye de soramazlar.
Üç gün geçer aradan.
Konya’ya bir kafile gelir Åžam tarafından.
MoÄŸollarla yaptıkları savaşı ÅŸöyle anlatırlar:
Kâfirler kalabalık, biz zayıftık.
Nerdeyse mağlup olacaktık.
Ne yapacağız derken, "Hazret-i Mevlana" yetişti imdada.
Üç gün geldi ard arda.
"Allah Allah!" diyerek hücum ediyor,
DüÅŸman askerini kırıp geçiriyordu.
Onu böyle görünce moral bulduk, güçlendik.
Toparlanıp hücuma geçtik.
Nihayet düÅŸman komutanına bir kılıç çaldı "hazret-i Mevlana".
Adam yerde can çekiÅŸirken askerleri kaçıştı dört bir yana.
Halbuki sayıca biz azdık.
Ama elhamdülillah!
Mevlana geldi, savaşı kazandık.
|