Büyük İslam âlimlerinden Abdülhalık-ı Goncdüvani “kuddise sirruh” hazretlerine, bir gün akrabasından biri gelip;
- Efendim, sıkıntılar ard arda geliyor, ne yapayın? diye dert yandı.
Cevabında;
- KardeÅŸim, sıkıntıların gelmeleri, görünüÅŸte çok acı ise de, bunlar, aslında birer nimettir.
Adam şaşırdı:
- Nimet mi dediniz efendim?
- Evet. Bu dünyanın en kıymetli sermayesi, üzüntüler ve sıkıntılardır. Bu dünya sofrasının en tatlı yemeÄŸi, dert ve musibetlerdir.
Ve devam etti:
- Bu tatlı nimetleri, acı ilaçlarla kaplamışlardır. Akıllı olanlar, bunların içine yerleÅŸtirilmiÅŸ olan tatlıları görür. Üzerindeki acı örtüleri de tatlı gibi çiÄŸner, acılardan tat alırlar.
- Sıkıntılardan mı tat alırlar efendim?
- Evet. Nasıl tatlı olmasın ki, sevgiliden gelen her şey tatlı olur. Kalbi hasta olanlar, onun tadını duyamaz.
- Bu hastalık nedir ki efendim?
- Kalbin hasta olması, Ondan baÅŸkasına gönül vermesidir. Saadet sahipleri, sevgiliden gelen sıkıntılardan o kadar tat alırlar ki, iyiliklerinde o tadı duyamazlar.
Ve izah etti:
- Her ikisi de Sevgiliden geldiği halde, sıkıntılardan, sevenin nefsi pay almaz. İyiliklerini ise, nefs de istemektedir.
En zor ÅŸey Peki demek
Bir gün de sohbetinde;
- Dünyada en zor ÅŸey, hak söze Peki demektir, buyurdu. Çünkü nefs mani olur.
Ve ekledi:
- Ebu Cehil, Resulullaha bir defa Peki deseydi, hazret-i Ömer gibi olurdu. Hazret-i Ömer de “radıyallahü anh” eÄŸer Hayır deseydi, Ebu Cehilden daha tehlikeli olurdu.
Åžöyle bitirdi:
- Tarih boyunca yapılan bütün savaÅŸlar, İslam’a Peki diyenlerle Hayır diyenler arasında olmuÅŸtur. Yoksa bu, bir kuru kavga deÄŸildir.
|