Ahmed bin Hadraveyh hazretlerinin “rahmetullahi aleyh” hanesine, hırsız girdi bir gece. Fakat götürecek bir şey bulamadı ortalıkta.
Üzüntülü ve meyus halde geri dönüp gidiyordu ki, büyük Veli seslendi arkasından:
- Dur, gitme hemen!
Zira üzülmüştü eli boş geri döndüğüne.
Ona şefkatle bakıp;
- İstersen şurada abdest alıp, biraz namaz kıl, buyurdu. Sabah bir şey gelirse, onu veririm, götürürsün.
Genç hırsız;
- Peki efendim, dedi.
Ve abdest alıp durdu namaza.
Sabaha kadar bu zatla birlikte ibadetle meşgul oldu o evde.
O sabah, zengin biri gelip ikiyüz elli altın hediye etti bu büyük Veli’ye.
O da, bu altınları hırsıza verdi hemen.
Bu ihsan karşısında, ne yapacağını, ne söyleyeceğini bilemeyen genç hırsız, bütün yaptıklarına tövbe etti.
Hatta bu zatın sohbetleriyle, Evliyalığın yüksek derecelerine kavuştu.
Bir şeyler çalmak için girmişti bu eve.
Ama kendi kalbini çaldırdı bu zata
Kabir hayatı nasıldır?
Bu zat bir sohbetinde;
- İnsanlar ölüm anında, yani can verirken çok şiddetli acı duyar, buyurdu. Şöyle ki, dünyadaki bütün acılar bir araya gelse, can acısı yanında hiç kalırlar.
Sordular:
- Kabir hayatı nasıldır efendim?
- Kabir, karanlık, dar bir yerdir, buyurdu. Mevtanın yanında kimse olmaz. Münker-Nekir melekleri, korkunç şekilde gelip; Rabbin kim, dinin nedir? diye suale çekerler.
Ve ekledi:
- Günahı nisbetinde, mezarı sıkar onu. Böcekler ve akrepler kemirir vücudunu.
- Ya mahşer efendim?
- Mahşer azabı da gayet zor ve çetindir. İnsanlar, hesab için nice bin yıl beklerler o izdihamda. Kabir azabı da, bu azabın yanında hiç kalır.
|