Ebu Said-i Ebül Hayr “rahmetullahi aleyh” büyük bir Veli idi.
İbadette giydiÄŸi bir hırkası vardı ki, hazret-i Ebu Bekre “radıyallahü anh” ait olup, elden ele dolaÅŸarak gelmiÅŸti kendisine.
Bir gün gaibten;
- Bu hırkayı, Ahmed-i Namıki’ye teslim et! diye bir ilham geldi can kulağına.
- BaÅŸ üstüne efendim dedi hemen.
Ancak kendisinin Ebu Tahir adında bir oÄŸlu vardı ki, kendi kendine; “Lâyık deÄŸilsem de bu hırkayı ilerde ben giyerim” diye ümitleniyordu.
Babası, onun bu düÅŸüncesini anlayıp, huzuruna çağırdı ve;
- Ey oğlum, bu hırka, senden daha ehil bir kimseye nasib olacak, buyurdu.
Vasiyetine devamla;
- Vefatımdan seneler sonra bu medreseye ÅŸöyle ÅŸöyle bir genç girecek, buyurdu. Sen o esnada kürsüde vaaza baÅŸlamış olursun. O içeri girince hemen kalk ve kendi elinle giydir bu hırkayı ona.
Birkaç gün sonra da vefat etti.
Aradan nice yıllar geçmiÅŸti ki, oÄŸlu Ebu Tahir rüya gördü bir gece.
Kutbu Evliya geliyor
Åžöyle ki;
Babası kendisine;
- Ey oÄŸlum, kalk. Kutb-u Evliya oraya doÄŸru geliyor, buyurdu.
Uyanıp kalktı hemen.
Kapıya çıkınca, bir gencin nur saçarak oraya doÄŸru geldiÄŸini görüp, babasının yıllar önceki vasiyetini hatırladı hemen.
Medreseye koÅŸup, oturdu vaaz kürsüsüne.
Henüz vaaza baÅŸlamıştı ki, nurlu bir genç kapıdan girdi içeri.
Dikkatle bakınca, onun rüyada gördüÄŸü o genç olduÄŸunu anladı.
Kendi kendine;
“Bu genç hırka için geldi. Ama nefsim, bunu ona vermeye razı olmuyor” diye düÅŸündü.
O böyle düÅŸünürken o genç;
- Ama emanete riayet lazımdır, deyiverdi.
Ebu Tahir o zaman anladı bu gencin ehl-i keramet bir Veli olduğunu.
Hırkayı, hürmet ve saygı ile giydirdi o gencin üzerine.
|