Behaeddin-i Buhari hazretlerinin “rahmetullahi aleyh” Bir talebesi de şöyle anlatıyor:
Hocamız bir gece bize teşrif etmişti.
Yanında bir grup talebesi de vardı.
Onlara yemek ikram etmek istedimse de birazcık undan başka bir şeyimiz yoktu evimizde.
Huzurlarına varıp, durumu arz ettim.
- O unu yanıma getir, buyurdu.
Koşup getirdim.
Ona bir nazar edip;
- Hak teâlâ, ununa bereket versin, buyurdu.
Ve tembih etti:
- Ama gizle bu sırrı.
- Peki efendim, dedim.
Ve her gün korkmadan kullandım o unu.
Gerçekten una bir bereket gelmişti.
O kalabalık misafirler, evimizde iki ay kaldılar da yine hiç azalmadı o unumuz.
Bir gün dalgınlığıma gelip ifşa ettim bu sırrı başkasına.
O günden itibaren azalmaya başladı.
Ve tükendi nihayet.
Vermek, altından kıymetlidir
Bu zat bir gün sevdiği bir gence;
- Evladım, dünyada altından daha kıymetli olan şey nedir, biliyor musun? diye sordu.
Delikanlı düşünmeye başladı.
Ve saydı aklına gelenleri.
- Zümrüt mü hocam?
- Hayır.
- Elmas mı efendim?
- Değil.
- Merak ettim efendim. Neymiş o altından kıymetli olan şey?
- O altını ihtiyaç sahibi bir Müslümana vermektir evladım. Vermek, bu kadar kıymetlidir dinimizde. Unutma, veren aziz olur, alan zelil.
Ve ekledi:
- Peygamberimiz “aleyhisselam”, Eshab-ı kiram aleyhimürrıdvan ve din büyükleri hep vermişler ve hatta zevk almışlardır vermekten.
Sitemizdeki bilgiler, bütün insanların istifadesi için hazırlanmıştır. Orjinaline sadık kalmak şartıyla, izin almaya
gerek kalmadan, herkes istediği gibi alıp istifade edebilir.