Alaüddin-i Sabir hazretleri “rahmetullahi aleyh” zamanında Hindistan’da Ganj nehri’nin üzerine bir kanal yapılması düşünülmüştü.
İstişarelerden sonra karar verildi.
Ve başladı hazırlıklar.
Fakat plana göre bu zatın dergahından geçiyordu bu kanal.
Bunun için de, yıkılması gerekiyordu dergahın.
Müslümanlar hiç razı olmadılar.
Ama bu karara da mani olamadılar.
Bir ingiliz mühendise verilmişti bu inşaat.
Ve icraat başladı.
Çadırını, dergahın yakınına kurdu mühendis.
Dergahın yıkımına bir gün kalmış ve o gece yatağına yatmıştı ki, çok feci bir vaziyette uyandı sabahleyin.
Direğe bağlanmıştı
Zira çadırın orta direğinde, baş aşağı ve bağlı vaziyette bulmuştu kendisini.
Halbuki hiç giren de olmamıştı çadırına.
Yardımcıları gelip, çözdüler adamın bağlarını.
Ve tahmin ettiler bu işin sebebini.
Kendisine;
- Bu dergahın sahibi Evliya bir zat olup, Allah katında çok itibarı vardır, dediler. Bu dergahı yıkmaktan hemen vazgeçin ki, bu, o Veli’den size bir ikazdır.
O da kabul edip, düzeltti planını.
Yıkmadı dergahı.
Evet, bu büyük zatlara kim zarar vermek istemişse, muhakkak kendisi zarar görmüş ve pişman olmuştur yaptığına.
Bir şey muhakkak ise…
Bu zat, bir gün sevdiği bir talebesine;
- Evladım, bir şey muhakkak ise, onu oldu bil, buyurdu.
Delikanlı sordu:
- Muhakkak olan nedir ki hocam?
- Ölümdür. Ölümden kurtuluş yok.
Ve ekledi:
- Ama muhakkak olan bir şey daha var.
- O nedir efendim?
- Pişmanlık. Herkes pişman olacak ahirette.
|