Abdullah-ı Dehlevi hazretleri “rahmetullahi aleyh”, kâmil bir mürşit olup, insanların kalbine nur ve feyiz veriyordu.
Yanında dünya kelamı konuşmaya izin vermez, hele gıybet eden olursa anında sustururdu.
Bununla da kalmaz;
- Kötülenecek biri varsa, o da benim, buyururdu.
Sohbetlerinde;
- Gıybet büyük günahtır, cezası da çok ağırdır, derdi sık sık.
Bir gün Sultan'ın gıybetini yaptılar huzurunda.
O gün de oruçluydu mübarek zat.
O gıybeti yapana;
- Bugün oruçluydum, ama sevabı gitti, buyurdu.
O kimse hayret edip;
- Ama efendim, siz kimseyi gıybet etmediniz ki, dedi.
Cevabında;
- Evet ama, gıybeti dinledim, buyurdu.
Ve ekledi:
- Dinleyen de ortaktır gıybet günahına.
Melekler imrenir
Bir gün de bir sevdiği;
- Dinimizde ilim öğrenmenin yeri nedir efendim? diye sordu bu zata.
Cevabında;
- İlim öğrenmek için evinden çıkan kimseye, melekler imrenir, buyurdu. Hatta gelip, o kimsenin ayakları altına kanatlarını sererler.
Ve ekledi:
- Denizdeki balıklar, karadaki hayvanlar, havadaki kuşlar, onun için hayır dua ederler.
Sordular:
- Ya ilim öğretmeye giderse efendim?
- Onlar, iki misli dua alırlar. Bir kimseye dinden bir husus öğretmek, yüz ömre sevabından daha çoktur.
Şu insan ne gariptir
Bir gün de nasihat istediler bu zattan.
Buyurdu ki:
- Kardeşlerim, şu insanoğlu ne gariptir ki, gündüz denince geceyi, beyaz denince siyahı hatırlar da, hayat denince ölümü, Cennet denince de Cehennemi hatırlamaz.
|