Alaüddin-i Sabir hazretlerinin “rahmetullahi aleyh” vefatından sonra bir ingiliz, yanında adamlarıyla birlikte Kalyar beldesini gezmek için gelmişti bir gün.
Bu büyük zatın kabrini görünce, saygısızca ve ayakkabılarıyla girmeye yeltendi.
Türbenin bakıcısı;
- Pabucunuzu çıkarıp öyle girin! diyerek ikaz etti kendisini.
İngiliz öfkelendi.
- Nedenmiş o?
- Çünkü burası, Allah dostu bir Veli’nin kabridir. Edebli girmek gerekir.
- Ya edebli girmezsem?
- Bu zata saygısızlık yapanlar, muhakkak ceza görürler. Benden söylemesi.
Ancak ingiliz subay aldırmadı bu sözlere.
Hatta sinirlendi fena halde.
Kırbacını kaldırıp tam vuracaktı ki, o esnada şiddetli bir ağrı saplandı midesine.
Kamçı düştü elinden.
Midesini tutarak, kıvranmaya başladı feci halde.
Bu, neden olabilir?
Ağrı gittikçe artıyordu ki, artık dayanamayıp;
- Bu, neden olabilir? diye sordu adamlarına.
Onlar insaflı kimselerdi.
- Burası, Alaüddin-i Sabir adında çok yüksek bir Evliyanın kabridir, dediler. Hizmetçi sizi ikaz etti, dinlemeyip, saygısızlık yaptınız.
- Bunun için mi bu bela geldi bana?
- Evet.
- Peki ne yapmam gerekiyor bundan kurtulmam için?
- Pişmanlık duyarsanız kurtulursunuz.
Ancak inat etti adam.
Pişman olmadı yaptığına.
- Beni buradan uzaklaştırın! dedi.
Alıp uzaklara götürürken yolda ölüp gitti.
Hem de bağıra bağıra.
|