Alaüddin-i Sabir hazretleri “rahmetullahi aleyh” Kalyar’a geldiğinde, oranın halkı inanmadılar kendisine.
Hatta onlara imamlık yapan Kadı Tabrak;
- Sen büyücüsün, dedi.
Ve geçirmedi Onu imamete.
O da, bunların yaptığına üzülüp, mektupla bildirdi hocasına bu olanları.
Feridüddin-i Genc Şeker hazretleri, Kadı Tabrak’a şöyle bir mektup yazdı:
- Ey kadı! Onu oraya biz gönderdik. Kendisi Allah’ın sevgili bir kuludur. Onun imamlığına biz fetva vermiş, Resulullah efendimiz de “aleyhisselam” tasdik etmiştir.
Kadı Tabrak, mektubu okudu.
Hırsından yırtıp, bir hizmetçiyle gönderdi Alaüddin Sabir hazretlerine.
Alaüddin-i Sabir hazretleri, hizmetçiye;
- Git o Kadı Tabrak denen adama de ki; O alçak, hocamın mektubunu yırttıysa, ben de Levh-i mahfuz’dan onun ismini yırttım, buyurdu
Ve ekledi:
- O alçak ve ona uyanlar toptan helak olacak yakında.
Hizmetçi, geri dönüp iletti bu haberi.
Ama o, geri adım atmayınca, Alaüddin-i Sabir hazretleri, başını kaldırıp gökyüzüne bir nazar etti.
O anda sallanmaya başladı yeryüzü.
Halk korkuya kapılıp koştular Kadı Tabrak’a:
- Duydun mu, zelzele oluyor. Bu, o zatı üzdüğünden olmasın sakın.
- Hayır, dedi. Falan yerdeki büyücü kadına söyleyin, buraya gelsin.
Sen de hissettin mi?
Büyücü kadın gelince;
- Sen de hissettin mi? dedi. Üst üste zelzeleler oluyor, sebep ne olabilir?
Büyücü kadın;
- Bu, o zatın büyüsüdür, korkmayın, dedi.
Ve öğlen oldu.
Alaüddin-i Sabir hazretleri, camiye gidip, namaz kıldırmak için imamete geçmişti ki, Kadı Tabrak geriden gelip;
- Çekil geriye, mihrabı bana bırak! diye tehdit etti.
Cemaat da ona uyup, büyük Veli’yi camiden çıkardılar.
Ama olan, kendilerin oldu.
Tam namaza duracaklardı ki, caminin duvarları yıkıldı üstlerine.
Kadı Tabrak ve ona uyanlar duvar altında kalıp can verdiler.
Tek kişi kurtulamadı.
|