Abdullah-ı Dehlevi hazretleri “rahmetullahi aleyh” zamanında bir ara kıtlık vaki olmuştu Delhi’de.
İnsanların sıkıntı çekmesine bu büyük Veli de üzülüyordu.
Zira çok merhametliydi Allah’ın kullarına karşı.
Bir gün mescidin avlusuna çıkıp, kızgın güneş altında oturdu bir müddet.
Sonra da ellerini kaldırıp;
- Yâ ilahi! Bu aciz kul, yağmur yağıncaya kadar buradan gitmemeye karar verdim, dedi.
Az sonra kuvvetli bir yağmur başladı Delhi’de.
Nehirler gibi su boşaldı gökten.
Zira onlar, Allah’ın çok nazlı kullarıdır.
Onların hürmetine, yağdırır yağmur, kar.
Onların hatırına kalblere feyiz akar.
Resulullahtan “aleyhisselam” gelen feyiz ve nurlar, onların kalblerinden Müslümanlara vasıl olur.
Saadete kavuşmak için
Bu zat bir sohbetinde;
- Kardeşlerim, ebedi saadete kavuşabilmek için, üç şey yapmak lazımdır, buyurdu. Birincisi, dinini öğrenmektir. Çünkü bilmeden Müslümanlık olmaz. Büyüklerimiz; “Dinini bilmeyenin dini yoktur” buyurmuşlardır.
Sordular:
- İkincisi nedir efendim?
- İkincisi ameldir. Yani öğrendiğini, nefse zor gelse de yapmak, yerine getirmektir. Amel yapılmayan bilgi, insana vebaldir. Ahirette azab görmesine sebep olur.
Ve ilave etti:
- Üçüncüsü de, her işi Allah rızası için, yani Allah emrettiği için yapmaktır.
Cihad nasıl olur?
Bu zat, bir sohbetinde de;
- Dinde cihad, sıkıntılı bir iştir, buyurdu. Onun için sabır şarttır. Sabredenler kazanır.
Ve ekledi:
- Hizmette kızmak olmaz. Öfkelenen kaybeder.
Şöyle devam etti:
- Müslüman, kötülük edene de iyilik yapar. Hakiki mümin, kimseye kötülük yapamaz.
Şöyle bitirdi:
- Kim böyle davranırsa, huzurlu olur. Hatta ömrü uzar, sıhhat bulur bedeni.
|