Macid-ül Kürdi hazretlerinin “rahmetullahi aleyh” oÄŸlu Süleyman ÅŸöyle anlatıyor:
Babamla aynı evde kaldığımız zamanlarda kapımıza kim gelse, karnını doyurur ve giderdi sevinerek.
Bir gün, yine bir çok fakirler gelip çok aç olduklarını söylediler babama.
Babam bana dönüp;
- Gir ÅŸu küçük odaya. Oradaki sofrayı alıp buraya getir! dedi.
Çok ÅŸaşırdım.
Zira o odada yemek olmadığını çok iyi biliyordum.
Hatta az önce o odadaydım ve yerdeki kilimden baÅŸka bir ÅŸey yoktu odada.
Ama yine de itiraz etmedim babama.
- Peki, deyip odaya girdim.
Bir de ne göreyim. Mükellef bir sofra duruyor odanın ortasında.
Üzerinde çeÅŸit çeÅŸit yemek ve meÅŸrubat vardı üstelik.
Getirip koydum fakirlerin önüne.
Oturup bir güzel yediler.
Ve Allah'a ÅŸükredip, babama da teÅŸekkür ederek ayrıldılar.
Otuz fakir daha geldi
Az sonra, otuz fakir daha geldi evimize.
Babam, aynı şekilde emretti bana:
- Git şu odadaki sofrayı buraya getir!
Tereddütsüz girdim odaya.
İkinci sofrayı da kucaklayıp getirdim misafirlerin bulunduğu yere.
Onlar da yemekleri yiyip, geri gittiler.
Ben alışıktım bunlara.
Hiç yadırgamıyordum artık.
Rahat etmek için
Bir gün sohbetinde;
- KardeÅŸlerim, dünya ve ahirette rahat etmek, İslamiyet’e uymaya baÄŸlıdır, buyurdu.
Ve açıkladı bunu:
- Görünen görünmeyen bütün iyilikler, Resulullah efendimize “aleyhisselam” tâbi olmaya baÄŸlıdır. Fakat bu iÅŸ bilgi ister. İslamiyet ilim dinidir. Bilmeden Müslümanlık olmaz. Resulullaha “aleyhisselam” uyabilmek için Onun dinini iyi bilmek gerekir. Bilmezsek nasıl uyacağız?
|