Birini tanımak nasıl olur?
24.11.2008
Allah dostlarından Mustafâ bin Süleymân hazretleri, bir gün şunu anlattı sevdiklerine:
Hazret-i Ömer'in "radıyallahü anh" huzurunda bir dâvâ görülürken, dâvâcı, birini şâhit göstermişti. Hazret-i Ömer, şâhit gösterilen o kimseye, dâvâcıyı göstererek sordu:
- Bunu tanıyor musun?
- Evet ey halîfe, tanıyorum.
- Pekâlâ onu nasıl biliyorsun?
- Emîn ve âdil biridir efendim.
- Peki, bu adam senin komşun mudur?
- Hayır, komşum değil.
- Bununla herhangi bir alış verişte bulundun mu?
- Bulunmadım.
- Yolculuk yaptın mı?
- Yapmadım.
Hazret-i Ömer gadaba geldi.
- Öyleyse tanıdığını nasıl iddiâ ediyorsun be adam?!
Sonra dâvâcıya döndü.
- Bu seni tanımıyor. Git, seni tanıyan birini getir bana!
KUSURUMU SÖYLEYİN!
Bu zat bir sohbetinde;
- Kardeşlerim, kim bende bir kusur görüyorsa, lütfen söylesin, diye rica etti.
- Estağfirullah efendim, dediler.
O, ricasını tekrarladı:
- Söylerseniz sevinirim.
Biri kalkıp arzetti:
- Efendim, ben sizde bir kusur görüyorum.
- Söyle kardeşim, nedir o? Söyle ki düzelteyim.
- Efendim, bizim gibi günahkârları sohbetinize kabul ediyor, kıymetli vakitlerinizi bizim gibi liyâkatsız kimselere sarfederek ziyan ediyorsunuz, dedi.
Bunun işitenler ağlamaya başladılar.
Büyük Velî de ağlıyordu.
- Estağfirullah kardeşlerim, içinizde en günahkâr olan, benim. Bu, kesindir. Çünkü en yaşlınız, benim, buyurdu.
Ve ekledi:
- Nefes sayısı çok olanın, günahı da çok olur.
|