Gönül Sultanları.com >  Eshâb-ı Kirâm > İsa Nebi’nin sözü, aynıdır sizinkiyle
İsa Nebi’nin sözü, aynıdır sizinkiyle
Eshabın, ilk Habeş’e giden Muhacirleri,
Bir gün işittiler ki şu asılsız haberi:

Güya Müslümanlarla müşrikler barışmışlar.
Hatta aralarında bir anlaşma yapmışlar.

Müsaade isteyerek hükümdar Necaşi’den,
Tekrar Mekke yurduna geldiler hepsi birden.

Lakin öğrendiler ki Mekke’de, o gelenler,
Yanlış ve asılsızmış duydukları o haber.

Vakta ki o müminler dönünce evlerine,
Müşrikler, işkenceye başladılar hep yine.

Hatta zulümlerini gittikçe arttırdılar.
Müminler çok az olup, pek çaresiz kaldılar.

Bir gün hazret-i Osman, Allah’ın Resulüne,
Dedi: (Gittiğimizde bizler Habeş mülküne,

İyi ticaret yeri gördük o memleketi.
Çok kazanç hasıl eder, bir aylık ticareti.

Rabbimiz hicret yeri tayin edene kadar,
Müslümanlar, orada bir müddet kılsa karar.

Böylece kurtulurlar cefasından Kureyş’in.
Bize çok lütfu oldu hükümdar Necaşi’nin.)

Buyurdu: (Tekrar gidin Habeşistan iline.
Ki, mahfuz olasınız Allah’ın ismi ile.)

Dedi: (Ya Resulallah, Habeşistan’ın halkı,
İyi olup, kolayca teslim ederler hakkı.

Teşrif buyurursanız siz de Habeş iline,
Seve seve girerler onlar İslam dinine.)

Peygamber efendimiz, buyurdu ki cevaben:
(Huzur ile rahata memur edilmedim ben.

Hicret için, Rabbimden şimdi emir beklerim.
Nasıl emrolunursa, öyle amel ederim.)

Velhasıl Peygamberin müsaade ve izniyle,
Yola çıktı, tam yüzbir kişilik bir kafile.

Cafer bin Ebi Talip, kafilenin başına,
Emir olup, vardılar tekrar Habeşistan’a.

Müşrikler, olur olmaz bu durumdan haberdar,
Hemen aralarında bir toplantı yaptılar.

Dediler: (Gitti onlar Habeşistan mülküne.
Bir elçi gönderelim bu yerin melikine.)

Bu işe, Abdullah’la, Amr bin As’ı seçerek,
Vazifelendirdiler şöyle tembih ederek.

Dediler ki: (Siz şimdi gidince Necaşi'ye,
Hediye dağıtmakla başlayın önce işe.

Melikle konuşmadan velakin siz evvela,
Görüşün, önce din ve devlet adamlarıyla.

Bir de Müslümanların, Necaşi ile bizzat,
Gidip görüşmesine vermeyin sakın fırsat.

Çünkü görüşürlerse müminlerle Necaşi,
Hakikati anlayıp, bozabilir bu işi.)


Bunlar köle midir?
Necaşi, âlimleri topladı bir araya.
Sonra Müslümanları davet etti saraya.

Onlar, aralarında ederek müşavere,
Dediler: (Reisimiz Cafer’dir, ona göre.

Sadece o konuşsun namına hepimizin.)
Deyip, vasıl oldular yanına Necaşi'nin.

Gördüler ki, bir divan toplanmış, büyük de pek.
Girip selam verdiler, hiç secde etmeyerek.

Sordu melik: (Sebep ne secde etmemenizin?)
Dediler: (Biz secdeyi, yaparız Allah için.)

Necaşi makul görüp, sual etti: (Peki siz,
Ülkeme, ne maksat ve gaye ile geldiniz?

Tüccar da değilsiniz hem de siz ey ahali!
Peygamber dediğiniz o zatın nedir hali?)

Cafer bir Ebi Talip dedi ki: (Ey hükümdar!
Ben şimdi bu hususu edeyim size ikrar.

Eğer doğru söylersem, beni tasdik eyleyin.
Yok eğer söylediğim yalansa, yalan deyin.

Lakin her şeyden önce, emredin, şu adamlar,
Yalnız biri konuşsun, diğerleri sussunlar.)

Melikin emri ile, onlar da toplanarak,
Amr bin As’ı seçtiler, konuşmacı olarak.

Sonra Melik Necaşi, müminlerden tarafa,
Dönüp dedi: (Ey Cafer, sen beyan et ilk defa.)

Hazret-i Cafer dahi, dedi ki: (Ey hükümdar!
Benim, her şeyden önce diyecek üç sözüm var.

Şu adama sor ki biz, köle ve esir miyiz?
Ki, sahiplerimize teslim edileceğiz?)

Necaşi ona dönüp, sual etti ki: (Ey Amr!
Söyle bana, hür müdür, köle mi yoksa bunlar?)

(Köle değil, hürdürler) deyince Amr cevaben,
Cafer dedi: (Ey melik, şunu da sor ki hemen,

Birinin kanını mı döktük biz, haksız yere,
Ki, teslim edilelim kanı dökülenlere?)

Necaşi Amr’a dönüp, sual etti bu sefer:
(Bunlar, nahak birinin kanını mı döktüler?)

Cevaben: (Hayır, asla) deyince Amr ibni As,
Cafer dedi: (Ey Melik, şunu da sor ki esas,

Birinin malını mı gasbettik haksız yere,
Ki, teslim edecekler bizi o kimselere?)

Necaşi Amr’a dönüp, dedi: (Şuncağızların,
Var mı gasbettikleri bir miktar para, altın?)

Amr yine cevabında, dedi ki: (Ey hükümdar!
Hayır, hiçbir kimsenin malını almadılar.)

Habeşistan mülkünün hükümdarı Necaşi,
Amr’a dönüp dedi ki: (Anlamadım bu işi.

Hiçbir kabahatleri, suçları yok dersiniz.
Öyleyse siz bunlardan peki ne istersiniz?)


Bize işkence ettiler
Amr bin As, Necaşi’ye arz etti ki: (Ey melik!
Onlar ve biz, bir dinde ve bir mezhep’te idik.

Lakin terk eylediler dinimizi hep onlar.
Muhammed’in dinine gidip tâbi oldular.)

Melik dedi: (Ey Cafer, sizler, bulunduğunuz,
Dini niçin terk edip, başkasına uydunuz?

Benim dinimde dahi olmadığınız belli.
Peki, bu dininizin nedir aslı, temeli?)

Cafer bin Ebi Talip, arz etti ki: (Ey melik!
Biz daha önceleri, cahil bir millet idik.

Puta tapar ve yerdik ölmüş hayvan etleri.
Ve işlerdik maalesef türlü rezaletleri.

Kuvvetliler, daima zayıfları ezerdik.
Merhamet nedir bilmez, güçsüze zulmederdik.

Akrabalarımızla kesmiş idik ilgiyi.
Komşularımıza da davranmazdık pek iyi.

Allah, bize Peygamber gönderinceye kadar,
Bu kötü vaziyette kaldık hep aynı karar.

Bize Resul gönderdi Hak teâlâ nihayet.
Allah’ın birliğine, O etti bizi davet.

Dedi: Babadan görme taptığınız putların,
Size, mahşer yerinde faydası olmaz yarın.

Onlara ibadeti bırakın ki muhakkak,
Zira onlar, değildir ibadete müstehak.

Asla el uzatmayın yetimlerin malına.
Ve iftira atmayın iffetli bir kadına.

Allahü teâlâya, koşmadan eş ve ortak,
Ona ibadet yapın, halisane olarak.

Biz de, Ona kalb ile inandık, iman ettik.
Her ne emretti ise, tam yerine getirdik.

Ve o Resul, her neyi kıldıysa yasak, haram,
İman edip, hepsinden ictinab eyledik tam.

Bu sebepten, kavmimiz bize düşman oldular.
Ve bizi, dinimizden dönmeye zorladılar.

Puta taptırmak için yaptılar çok eziyet.
Ve bize eylediler işkence, türlü mihnet.

Bizi sıkıştırdıkça sıkıştırdılar daha.
Asla göstermediler az bile müsamaha.

Bizimle dinimizin arasına girdiler.
Ve bizi, dinimizden ayırmak istediler.

Biz dahi, bu sebeple yurdumuzu terk ettik.
O Resulün izniyle, senin yanına geldik.

Ey melik, şimdi bizim şöyledir ki zannımız,
Sizin bu yurdunuzda bir zulme uğramayız.

Selam verme işine gelince de, ey melik!
Resulün selamiyle biz sana selam verdik.

Biz, birbirimize de veririz böyle selam.
Bize böyle öğretti Resul aleyhisselam.)


O, Allah’ın resulüdür
Cafer hazretlerini dinleyince Necaşi,
Daha açık olarak idrak etti bu işi.

Dedi ki: (Sen Allah’ın gönderdiği bir âyet,
Biliyorsan, bana da eyle onu tilavet.)

Ona, hazret-i Cafer (Peki) deyip cevaben,
Başladı okumaya Ankebut suresinden.

Necaşi, dinleyince başladı ağlamaya.
Ve hatta gözlerinden başladı yaş akmaya.

Dedi: (Bu kelimeler, ne güzel, ne doğrudur.
Ve bu, aynı kaynaktan fışkıran tek bir nur'dur.

Hazret-i İsa ile Musa’ya da, muhakkak,
Aynı bu kelamlardan gönderdi cenâb-ı Hak.)

Sonra o elçilere dönerek dedi ki: (Siz,
Nasıl geldiniz ise, aynen geri gidiniz.

Vallahi ben bunları size teslim edemem.
Haklarında bir zerre kötülük düşünemem.)

Necaşi'nin yanından çıktılar o elçiler.
Ertesi gün, tekrardan izin alıp girdiler.

Dalkavukluk ederek, dediler: (Ey hükümdar!
Onlar, İsa hakkında çok kötü söylüyorlar.

Onları, huzuruna tekrardan çağırarak,
Ne düşündüklerini öğreniver sorarak.)

Müminler, huzuruna girince Necaşi’nin,
Sordu: (Siz ne dersiniz hazret-i İsa için?)

Cafer bin Ebi Talip, dedi: (Peygamberimiz,
Bize nasıl dediyse, aynısını söyleriz.

O, Allah’ın kulu ve Resulüdür elbette.
Bunu, Allah böylece bildiriyor âyette.)

Necaşi bu cevabı beğenip, kabul edip,
Hemen yerden eline, bir çöp aldı eğilip.

Dedi: (Ben şimdi size söylerim ki vallahi,
Aynen böyle söylüyor hazret-i İsa dahi.

İsa Nebi’nin sözü, aynıdır sizinkiyle.
Arada, şu çöp kadar ayrılık yoktur bile.

Sizleri ve yanından geldiğiniz o zatı,
Tebrik ederim ki O, söylüyor hakikati.

İnandım ki o kişi, Resulüdür Allah’ın.
İncil’de de yazılı geleceği o zatın.

Vallahi buralarda olsaydı eğer o zat,
Gidip, ayaklarını yıkardım Onun bizzat.

Gidiniz, şu ülkemin el değmemiş yerinde,
Yaşayınız huzur ve bir emniyet içinde.

Verseler dağlar kadar bana altın ve para,
Yine sizden birini, uğratmam bir zarara.)

Kureyş elçilerinden gelen hediyeleri,
(İhtiyacım yok) deyip, hepsini verdi geri.

Elçiler, meyus halde melikin huzurundan,
Elleri boş olarak ayrıldılar o zaman.

www.gonulsultanlari.com