Eshabın, ilk HabeÅŸ’e giden Muhacirleri,
Bir gün iÅŸittiler ki ÅŸu asılsız haberi:
Güya Müslümanlarla müÅŸrikler barışmışlar.
Hatta aralarında bir anlaşma yapmışlar.
Müsaade isteyerek hükümdar NecaÅŸi’den,
Tekrar Mekke yurduna geldiler hepsi birden.
Lakin öÄŸrendiler ki Mekke’de, o gelenler,
Yanlış ve asılsızmış duydukları o haber.
Vakta ki o müminler dönünce evlerine,
MüÅŸrikler, iÅŸkenceye baÅŸladılar hep yine.
Hatta zulümlerini gittikçe arttırdılar.
Müminler çok az olup, pek çaresiz kaldılar.
Bir gün hazret-i Osman, Allah’ın Resulüne,
Dedi: (GittiÄŸimizde bizler HabeÅŸ mülküne,
İyi ticaret yeri gördük o memleketi.
Çok kazanç hasıl eder, bir aylık ticareti.
Rabbimiz hicret yeri tayin edene kadar,
Müslümanlar, orada bir müddet kılsa karar.
Böylece kurtulurlar cefasından KureyÅŸ’in.
Bize çok lütfu oldu hükümdar NecaÅŸi’nin.)
Buyurdu: (Tekrar gidin HabeÅŸistan iline.
Ki, mahfuz olasınız Allah’ın ismi ile.)
Dedi: (Ya Resulallah, HabeÅŸistan’ın halkı,
İyi olup, kolayca teslim ederler hakkı.
Teşrif buyurursanız siz de Habeş iline,
Seve seve girerler onlar İslam dinine.)
Peygamber efendimiz, buyurdu ki cevaben:
(Huzur ile rahata memur edilmedim ben.
Hicret için, Rabbimden ÅŸimdi emir beklerim.
Nasıl emrolunursa, öyle amel ederim.)
Velhasıl Peygamberin müsaade ve izniyle,
Yola çıktı, tam yüzbir kiÅŸilik bir kafile.
Cafer bin Ebi Talip, kafilenin başına,
Emir olup, vardılar tekrar HabeÅŸistan’a.
MüÅŸrikler, olur olmaz bu durumdan haberdar,
Hemen aralarında bir toplantı yaptılar.
Dediler: (Gitti onlar HabeÅŸistan mülküne.
Bir elçi gönderelim bu yerin melikine.)
Bu iÅŸe, Abdullah’la, Amr bin As’ı seçerek,
Vazifelendirdiler ÅŸöyle tembih ederek.
Dediler ki: (Siz ÅŸimdi gidince NecaÅŸi'ye,
Hediye dağıtmakla baÅŸlayın önce iÅŸe.
Melikle konuÅŸmadan velakin siz evvela,
GörüÅŸün, önce din ve devlet adamlarıyla.
Bir de Müslümanların, NecaÅŸi ile bizzat,
Gidip görüÅŸmesine vermeyin sakın fırsat.
Çünkü görüÅŸürlerse müminlerle NecaÅŸi,
Hakikati anlayıp, bozabilir bu işi.)
Bunlar köle midir?
NecaÅŸi, âlimleri topladı bir araya.
Sonra Müslümanları davet etti saraya.
Onlar, aralarında ederek müÅŸavere,
Dediler: (Reisimiz Cafer’dir, ona göre.
Sadece o konuşsun namına hepimizin.)
Deyip, vasıl oldular yanına Necaşi'nin.
Gördüler ki, bir divan toplanmış, büyük de pek.
Girip selam verdiler, hiç secde etmeyerek.
Sordu melik: (Sebep ne secde etmemenizin?)
Dediler: (Biz secdeyi, yaparız Allah için.)
NecaÅŸi makul görüp, sual etti: (Peki siz,
Ülkeme, ne maksat ve gaye ile geldiniz?
Tüccar da deÄŸilsiniz hem de siz ey ahali!
Peygamber dediğiniz o zatın nedir hali?)
Cafer bir Ebi Talip dedi ki: (Ey hükümdar!
Ben ÅŸimdi bu hususu edeyim size ikrar.
EÄŸer doÄŸru söylersem, beni tasdik eyleyin.
Yok eÄŸer söylediÄŸim yalansa, yalan deyin.
Lakin her ÅŸeyden önce, emredin, ÅŸu adamlar,
Yalnız biri konuşsun, diğerleri sussunlar.)
Melikin emri ile, onlar da toplanarak,
Amr bin As’ı seçtiler, konuÅŸmacı olarak.
Sonra Melik NecaÅŸi, müminlerden tarafa,
Dönüp dedi: (Ey Cafer, sen beyan et ilk defa.)
Hazret-i Cafer dahi, dedi ki: (Ey hükümdar!
Benim, her ÅŸeyden önce diyecek üç sözüm var.
Åžu adama sor ki biz, köle ve esir miyiz?
Ki, sahiplerimize teslim edileceÄŸiz?)
NecaÅŸi ona dönüp, sual etti ki: (Ey Amr!
Söyle bana, hür müdür, köle mi yoksa bunlar?)
(Köle deÄŸil, hürdürler) deyince Amr cevaben,
Cafer dedi: (Ey melik, ÅŸunu da sor ki hemen,
Birinin kanını mı döktük biz, haksız yere,
Ki, teslim edilelim kanı dökülenlere?)
NecaÅŸi Amr’a dönüp, sual etti bu sefer:
(Bunlar, nahak birinin kanını mı döktüler?)
Cevaben: (Hayır, asla) deyince Amr ibni As,
Cafer dedi: (Ey Melik, ÅŸunu da sor ki esas,
Birinin malını mı gasbettik haksız yere,
Ki, teslim edecekler bizi o kimselere?)
NecaÅŸi Amr’a dönüp, dedi: (Åžuncağızların,
Var mı gasbettikleri bir miktar para, altın?)
Amr yine cevabında, dedi ki: (Ey hükümdar!
Hayır, hiçbir kimsenin malını almadılar.)
HabeÅŸistan mülkünün hükümdarı NecaÅŸi,
Amr’a dönüp dedi ki: (Anlamadım bu iÅŸi.
Hiçbir kabahatleri, suçları yok dersiniz.
Öyleyse siz bunlardan peki ne istersiniz?)
Bize iÅŸkence ettiler
Amr bin As, NecaÅŸi’ye arz etti ki: (Ey melik!
Onlar ve biz, bir dinde ve bir mezhep’te idik.
Lakin terk eylediler dinimizi hep onlar.
Muhammed’in dinine gidip tâbi oldular.)
Melik dedi: (Ey Cafer, sizler, bulunduÄŸunuz,
Dini niçin terk edip, baÅŸkasına uydunuz?
Benim dinimde dahi olmadığınız belli.
Peki, bu dininizin nedir aslı, temeli?)
Cafer bin Ebi Talip, arz etti ki: (Ey melik!
Biz daha önceleri, cahil bir millet idik.
Puta tapar ve yerdik ölmüÅŸ hayvan etleri.
Ve iÅŸlerdik maalesef türlü rezaletleri.
Kuvvetliler, daima zayıfları ezerdik.
Merhamet nedir bilmez, güçsüze zulmederdik.
Akrabalarımızla kesmiş idik ilgiyi.
Komşularımıza da davranmazdık pek iyi.
Allah, bize Peygamber gönderinceye kadar,
Bu kötü vaziyette kaldık hep aynı karar.
Bize Resul gönderdi Hak teâlâ nihayet.
Allah’ın birliÄŸine, O etti bizi davet.
Dedi: Babadan görme taptığınız putların,
Size, mahşer yerinde faydası olmaz yarın.
Onlara ibadeti bırakın ki muhakkak,
Zira onlar, deÄŸildir ibadete müstehak.
Asla el uzatmayın yetimlerin malına.
Ve iftira atmayın iffetli bir kadına.
Allahü teâlâya, koÅŸmadan eÅŸ ve ortak,
Ona ibadet yapın, halisane olarak.
Biz de, Ona kalb ile inandık, iman ettik.
Her ne emretti ise, tam yerine getirdik.
Ve o Resul, her neyi kıldıysa yasak, haram,
İman edip, hepsinden ictinab eyledik tam.
Bu sebepten, kavmimiz bize düÅŸman oldular.
Ve bizi, dinimizden dönmeye zorladılar.
Puta taptırmak için yaptılar çok eziyet.
Ve bize eylediler iÅŸkence, türlü mihnet.
Bizi sıkıştırdıkça sıkıştırdılar daha.
Asla göstermediler az bile müsamaha.
Bizimle dinimizin arasına girdiler.
Ve bizi, dinimizden ayırmak istediler.
Biz dahi, bu sebeple yurdumuzu terk ettik.
O Resulün izniyle, senin yanına geldik.
Ey melik, ÅŸimdi bizim ÅŸöyledir ki zannımız,
Sizin bu yurdunuzda bir zulme uğramayız.
Selam verme iÅŸine gelince de, ey melik!
Resulün selamiyle biz sana selam verdik.
Biz, birbirimize de veririz böyle selam.
Bize böyle öÄŸretti Resul aleyhisselam.)
O, Allah’ın resulüdür
Cafer hazretlerini dinleyince NecaÅŸi,
Daha açık olarak idrak etti bu iÅŸi.
Dedi ki: (Sen Allah’ın gönderdiÄŸi bir âyet,
Biliyorsan, bana da eyle onu tilavet.)
Ona, hazret-i Cafer (Peki) deyip cevaben,
Başladı okumaya Ankebut suresinden.
Necaşi, dinleyince başladı ağlamaya.
Ve hatta gözlerinden baÅŸladı yaÅŸ akmaya.
Dedi: (Bu kelimeler, ne güzel, ne doÄŸrudur.
Ve bu, aynı kaynaktan fışkıran tek bir nur'dur.
Hazret-i İsa ile Musa’ya da, muhakkak,
Aynı bu kelamlardan gönderdi cenâb-ı Hak.)
Sonra o elçilere dönerek dedi ki: (Siz,
Nasıl geldiniz ise, aynen geri gidiniz.
Vallahi ben bunları size teslim edemem.
Haklarında bir zerre kötülük düÅŸünemem.)
NecaÅŸi'nin yanından çıktılar o elçiler.
Ertesi gün, tekrardan izin alıp girdiler.
Dalkavukluk ederek, dediler: (Ey hükümdar!
Onlar, İsa hakkında çok kötü söylüyorlar.
Onları, huzuruna tekrardan çağırarak,
Ne düÅŸündüklerini öÄŸreniver sorarak.)
Müminler, huzuruna girince NecaÅŸi’nin,
Sordu: (Siz ne dersiniz hazret-i İsa için?)
Cafer bin Ebi Talip, dedi: (Peygamberimiz,
Bize nasıl dediyse, aynısını söyleriz.
O, Allah’ın kulu ve Resulüdür elbette.
Bunu, Allah böylece bildiriyor âyette.)
Necaşi bu cevabı beğenip, kabul edip,
Hemen yerden eline, bir çöp aldı eÄŸilip.
Dedi: (Ben ÅŸimdi size söylerim ki vallahi,
Aynen böyle söylüyor hazret-i İsa dahi.
İsa Nebi’nin sözü, aynıdır sizinkiyle.
Arada, ÅŸu çöp kadar ayrılık yoktur bile.
Sizleri ve yanından geldiğiniz o zatı,
Tebrik ederim ki O, söylüyor hakikati.
İnandım ki o kiÅŸi, Resulüdür Allah’ın.
İncil’de de yazılı geleceÄŸi o zatın.
Vallahi buralarda olsaydı eğer o zat,
Gidip, ayaklarını yıkardım Onun bizzat.
Gidiniz, ÅŸu ülkemin el deÄŸmemiÅŸ yerinde,
YaÅŸayınız huzur ve bir emniyet içinde.
Verseler dağlar kadar bana altın ve para,
Yine sizden birini, uÄŸratmam bir zarara.)
KureyÅŸ elçilerinden gelen hediyeleri,
(İhtiyacım yok) deyip, hepsini verdi geri.
Elçiler, meyus halde melikin huzurundan,
Elleri boş olarak ayrıldılar o zaman.
|