Gavs-ül a’zam, esseyyid Abdülkadir Geylani,
Bir yolda, karşısına bir kimse çıktı ani.
Hırsızlık yapıyordu o kişi o yollarda.
Soyacak birisini arıyordu orada.
Gavs-ül a’zam, hırsızdan sual etti ismini.
O da cevap vererek, tanıttı kendisini.
Buyurdu ki: (Ey kişi, burada ne arardın?
Günah mürekkebiyle yazılmış senin adın.)
Lakin dua eyledi, ona, merhametinden.
O anda, kendisine nida geldi gaibden:
(Ey seyyid, irşad eyle sen onu bizatihi.
Kutublardan birisi oluversin o dahi.)
Gavs-ül a’zam, hırsıza eyledi bir an dua.
Yükselip, kutublardan biri oldu o anda.
O devirde, Bağdat'ta, kadınlardan birisi,
Seyyid Abdülkadir’e, pek çok idi sevgisi.
Onun, Hak teâlânın velisi olduğunu,
Bilir ve daralınca, çağırırdı hep onu.
Seyyid Abdülkadir de, o yardım isteyince,
Bir anda, yardımına yetişirdi hemence.
Lakin tâbi olmadan bu Allah adamına,
Ahlaksızın birisi, aşıktı bu kadına.
Onu, gizli olarak hep takip ediyordu.
O nereye giderse, peşinden gidiyordu.
Bu kadın, uzun yola çıkmış idi bir zaman.
O adam da, kadını takip etti arkadan.
Kadın dağda giderken, girdi bir mağaraya.
Ardından takip edip, o da girdi oraya.
Kadın geri dönünce, adamı gördü, ancak,
Yoktu o mağarada hiç bir yer, saklanacak.
Zor durumda kalmıştı, sığınıp Allah'ına,
Kalben iltica etti, o Allah adamına.
O ahlaksız, yanına yaklaşmış idi ki tam,
Gözlerini kapayıp, dedi: (Ey Gavs-ül a’zam!
Ey Seyyid Abdülkadir Geylani, yetiş, imdat!
Beni, bu ahlaksızın şerrinden eyle azat.)
O anda, Gavs-ül a’zam abdest tazeliyordu.
Mübarek ayağının, birini yıkıyordu.
Bitirmemiş idi ki henüz o, abdestini,
İşitti bu kadının, (Yetiş, imdat!) sesini.
Nalininden birini çıkarıp birden bire,
O mağaraya doğru, savurdu hiddet ile.
Henüz kavuşamadan o alçak, maksadına,
Kavuşmuştu o nalin, alçağın kafasına.
Ve hatta o ahlaksız, tâ ki ölene kadar,
O alçağın başına, vurdu hep tekrar tekrar.
Vakta ki öldü adam, kesti artık vurmayı.
Kadın, Gavs-ül a’zama getirdi takunyayı.
Hadiseyi anlatıp, dedi: (Elhamdülillah!
Sizin vesilenizle, kurtardı beni Allah.)
|