Abdullah-i Mürteiş, evliya-yı kiramdan.
Şiddetle kaçınırdı, her günah ve haramdan.
Dünyaya, zerre kadar vermez idi bir değer.
Methetti kendisini, evliya ve âlimler.
Bu zat, evi önünde otururken bir zaman,
Genç bir kişi gelerek, para istedi ondan.
Vardı gencin üstünde, hem de yeni bir aba.
Düşündü ki: Bu niçin, dileniyor acaba?
Yaşı genç, sakat değil, hem yeni elbisesi.
Yakışır mı bu halde, el açıp dilenmesi?
Bunları düşünerek, vermedi cevap bile.
Genç, ayrıldı oradan, kırılmış bir kalb ile.
Eli boş, boynu bükük, gidince öyle mahzun,
Bu sefer pişman olup, düşündü uzun uzun.
Para vermediğine, çok üzülüp içinden,
Göremedi bir daha, koştuysa da peşinden.
Düşündü ki: Ey nefsim, ne için kırdın onu?
Nereden biliyordun, na-ehil olduğunu?
Rabbimiz, bakıyor mu hiç senin günahına?
Devamlı gönderiyor, rızkını ayağına.
Belki o, Rabbimizin, sevgili bir kuluydu.
Heyhat! sana yakışan muamele bu muydu?)
Yaptığı o hatanın, kalarak tesirinde,
Yatıp, bir rüya gördü, o günün gecesinde.
Ali bin Ebi Talip, bir yerde otururdu.
O genç dahi yanında, edeplice dururdu.
Ona, hazret-i Ali buyurdu ki hemence:
(Niçin istediğini vermedin sen bu gence?
Halbuki bir kimsenin, varken malı, parası,
Tasadduk eylemezse, sevmez onu Mevlası.)
Uyanınca, kapladı kendisini bir keder.
Dağıttı nesi varsa, kalmadı maldan eser.
Ve hemen çıktı yola, Bağdat medresesine.
İlim tahsil eyledi orada onbeş sene,
Babası zengin olup, çoktu malı, parası.
Vefat edip, tamamen, ona kaldı mirası.
Onu da, fakirlere dağıtarak bittamam,
Başladığı tahsile, gece gün etti devam.
Ebu Hafs-ı Haddad’dan, alıp tasavvuf dersi,
Vilayet makamında yükseldi derecesi.
Buyurdu ki: (Ey insan, Allah'ı sevmek için,
Onun düşmanlarını, sevmesin kalbin, için.
Ne ki uzaklaştırır, seni Hak teâlâdan,
Yaklaşma yanlarına, uzak dur hep onlardan.
Eğer ki meylederse, kalbin Haktan gayriye,
O kalb hasta demektir, bak hemen tedaviye.
Dünyalık kimselerle, kurma hiç münasebet.
Allah adamlarıyle, bulunmaya gayret et.
Onların kalblerinde, çoktur Allah sevgisi.
Sohbetleriyle olur, kalblerin tedavisi.)
|