Abdülhakim Arvasi, büyük evliya idi.
Her ilimde mahir ve sanki bir derya idi.
İstanbul'un halkına, yıllarca bu büyük zat,
Tesirli sözleriyle, etti vaaz-ü nasihat.
Bir gün de buyurdu ki: Ey insanlar, bilin ki,
Bu zaman küfür, zulmet, akıyor bir (sel) gibi.
İman, o sel üstünde, (saman çöpü) gibidir.
O akıntıya karşı, durması kabil midir?
Ancak kuytu bir yere, bir kaya kovuğuna,
Girerse, akıntıdan bir zarar gelmez ona.
Âlimlerin sohbeti, veyahut kitapları,
Aynen böyle küfürden kurtarır insanları.)
Bir gün de buyurdu ki: (Resul-i zişân, bize,
Yadigar bırakmıştır iki büyük mucize.
Bunlardan birincisi, (Kur'an-ı kerim)dir ki,
Odur insanlık için, bir rehber-i hakiki.
İkincisi, her hali, Onun orta ve vasat,
İdi ki, yoktu Onda asla tefrit ve ifrat.
Bunun için büyükler, şöyle buyurmuşlardır:
(İşlerin hayırlısı, orta, vasat olandır.)
Ayrıca bu dünyada, kim ne kadar kanaat,
Ederse, o nisbette bulur huzur ve rahat.)
Biri dedi: (Efendim, gayet günahkârız biz.
Yarın mahşer gününde, ne olacak halimiz?)
Buyurdu ki: (Evladım, dünya ve ahirette,
Her kişi, sevdiğiyle bulunacak elbette.
Bu işte, beraberdir ehil ile na-ehil.
Eğer sağlam gemiye bindin ise, gam değil.
Çünkü bir gün bu gemi, sahile ulaşırsa,
Sadece kaptanını çıkarmaz nasıl olsa.
Yolcularını dahi ulaştırır muhakkak.
Sen, bindiğin geminin, nerye gittiğine bak.
Saadet gemisine binmiş isen eğer ki,
O, seni ulaştırır Cennete elbette ki.
Her kim neye binerse, ona tâbi olarak,
İnecektir tabii, neresiyse son durak.
Pişman olmamak için indiği son mahalde,
Dikkatli olmalıdır, ilk binerken o halde.
Ahiret yolcusu da, bunun gibi tabii,
Çok iyi seçmelidir, bineceği gemiyi.
O gün, çok dehşetlidir, bu diller o gün susar.
Yer ve gök şahid olur, konuşur hep a’zalar.
Mahcub olmamak için, mahşerde o gün insan,
Dinin emirlerini, gözetmeli her zaman.
Sarılabilmek için bu dine de iyice,
Öğrenmek lazım gelir İslam’ı ince ince.
Farzları, haramları öğrenip çok mükemmel,
Sonra da, mucibince yapmalı iyi amel.
Ve hem de işlemeli, her işi Allah için.
Buna ihlas denir ki, esası budur işin.)
|