Abdülmecid Şirvani, büyük âlim, evliya.
Çok faideli oldu, ilmiyle insanlara.
(Şudur ki insanların hayırlısı, iyisi,
Çok olur o kimsenin kullara faidesi.)
Bu hadis-i şeriften alarak ders ve ibret,
Bir ömrü müddetince İslam’a etti hizmet.
Çalışırdı bir günde, tam yirmiiki saat.
Yalnız iki saati olurdu istirahat.
Hocası Şehkubad’dan edip çok istifade,
Evliyalık yolunda gelmişti tam kemale.
O, Kur’an okuyorken, duyup onun sesini,
Kurt ve kuşlar toplanıp, dinlerdi kendisini.
Kitap mütalasıyla geçerdi çoğu vakti.
Öyle ki, fazlasına yetişmezdi takati.
Bir gece, yine böyle okuyorken bir kitap,
Okuduğu kitaptan, duydu şöyle bir hitap:
Dedi: (Ey Abdülmecid, şimdi sen beni dinle!
Kemale gelmek için, bir rehber bul kendine.)
Hayret içerisinde duyunca bu hitabı.
Çıkıp gitti dağlara, bırakıp o kitabı.
Girip, bir mağarada, gece gündüz ibadet,
Ederek, en sonunda oldu ehl-i keramet.
Kendisi anlatır ki: Geçince böyle dört yıl,
Bende, harikulade bir haller oldu hasıl.
Dışarı çıktığımda, dağda, vahşi hayvanlar,
Bana hiç saldırmaz ve yapmazlardı bir zarar.
Abdest aldığım sudan, kalanı içerlerdi.
Yaklaşıp, benim ile her gün söyleşirlerdi.
Daha sonra, uçardım vadiden bir vadiye.
Artık seviniyordum evliya oldum diye.
Bir gün, o mağaranın yakınına, bir grup,
Gelip sohbet ettiler edeplice oturup.
Ben de, hemen giderek oturdum bir kenara.
Kalbimde çok muhabbet hasıl oldu onlara.
Hele bir üstadları var idi ki onların,
Sohbetinin tadına, hayran kaldım o zatın.
Öyle ki, o sürur ve lezzetten bayılmışım.
Uyandım ki, o zatın dizinde benim başım.
O, Şehkubad imiş ki, acıyıp bu miskine,
Alıp koymuş başımı, mübarek bir dizine.
Kalkıp öptüm elini ve ettim ki istirham,
(Beni, talebeliğe kabul edin ey hocam!)
Kabul edip ve bana bir teveccüh edince,
O fevkalade haller, gitti benden hemence.
Kalbime, nehir gibi aktı ki öyle ilim.
Hiç kaldı buna göre, o önceki hallerim.
Keramet zannettiğim o fevkalade haller,
İyice anladım ki, boş şeymiş hepsi meğer.
Ve yine anladım ki şunu da pek açıkça:
İnsan kâmil olamaz, bir rehber bulmadıkça.
|