Ahmet ibni Hadraveyh, büyük bir evliyadır.
Hal ehli bir zat olup, kerametleri vardır.
İbrahim bin Edhem’le görüşüp etti sohbet.
Belh şehrinde yaşayıp, eyledi çok riyazet.
Derdi: (Olamıyorsa biri eğer muvaffak,
Basiretsizliğidir buna sebep muhakkak.
Hak ortada, yol açık, rehber var yol gösteren.
Hâlâ yolu şaşırmak, hasıl olur körlükten.)
Belh emirinin kızı, zevcesiydi bu zatın.
O dahi tasavvufta yetişmişti bihakkın.
Adı Fatıma olup, bekâr iken bu dahi,
Onun büyüklüğünü işitti bizatihi.
Bir haber göndererek bu zata biri ile,
Dedi ki: (İste beni babamdan zevceliğe.)
Kabul eylemeyince onun bu teklifini,
Gönderdi kendisine, tekrar başka birini.
Dedi ki: (Ben seninle, Allah rızası için,
Evlenmek istiyorum, doğrusu budur işin.
Seni ben, Hak yolunu gösteren rehber, delil,
Olarak biliyordum, yol kesici er değil.)
Ahmet bin Hadraveyh’e gelince böyle haber,
O kızı, babasından talep etti bu sefer.
Babası, memnun olup onun istemesine,
Tezvic etti kızını, Hakkın bu velisine.
Bu mübarek hanımla evlenip, daha sonra,
Onu dahi alarak, yerleşti Nişabur’a.
Bir gün hanelerine, devrin evliyasından,
Yahya ibni Muaz-ı Razi geldi bir zaman.
Öyle çok sevindi ki zevcesi o gelince,
O zata ikram için, hayvan kesti bir nice.
Evini, şamdanlarla donattı iyice hep.
Sonra arzu etti ki, kesilsin bir de merkep.
Lakin beyi, bu işi anlamadığı için,
Dedi ki: (Ey Fatıma, hikmeti ne bu işin?)
Dedi: (Kerem sahibi, Allah dostu bir hazret,
Bir kerem sahibini eylemiştir ziyaret.
Biz, nasıl istifade ediyorsak bundan tam,
İstedim, köpekler de etsinler bugün bayram.)
Bu zatın hanesine, hırsız girdi bir sene.
Ve lakin bulamadı götürecek bir nesne.
Geri dönüyordu ki, üzüntülü ve meyus,
Bu veli onu görüp, oldu gayet huzursuz.
Dedi ki: (Abdest alıp, biraz namaz kılsana.
Sabah, bir şey gelir de, veririm onu sana.)
Hırsız, (Peki) dedi ve abdest aldı nihayet.
Gece, sabaha kadar eylediler ibadet.
O sabah, zengin bir zat gelerek o veliye,
Dolu bir kese altın etti ona hediye.
O da, o altınları hırsıza verdi derhal.
Bu ihsan karşısında, tövbe etti o filhal.
O günden itibaren, girdi tam hizmetine.
Kavuştu vilayetin yüksek derecesine.
Bir şeyler çalmak için girmişti eve, lakin,
Kalbini çaldırarak, kazandı iman, yakin.
|