Ahmet Mekki Efendi, âlim ve veli bir zat,
Kadıköy müftüsüyken, eyledi Hakka vuslat.
Derdi ki: (Ey insanlar, bir seraptır bu dünya.
Bugün var görünse de, harab olur sonunda.
İnsan çok yaşasa da, ölecektir akıbet.
Ölümden, hiç bir insan kurtulamaz ki elbet.
Can vermenin acısı, öyle çetindir ki hem,
Hiç kalır ona göre, dünyadaki her elem.
Lakin ahiretteki azaplara nisbetle,
Hiç yok denecek kadar, hafif kalır gayetle.
Ölüm, insanlar için çok zordur elbette ki.
Gafletle ölenlerin, kötüdür akıbeti.
Nedense kimse bunu düşünmüyor maalesef.
Duymuyor bunun için bir üzüntü ve esef.
Düşünmüş olsalar da, olmazlar müteessir.
Halbuki bu hakikat, olacak bir gün zahir.
Halbuki bir Müslüman, çekilip bir kenara,
Düşünmesi gerekir ölümü ara ara.
Demeli ki: (Ey nefsim, gaflete dalma sakın.
Belki sana ecelin, her şeyden daha yakın.
Eğer düşünüyorsan, çok gencim henüz daha,
Genç iken ölenleri görmez misin acaba?
Sıhhatliyim diyorsan, yine yersiz bu sözün.
Sağlamken ölenleri, görmez mi senin gözün?
Düşünsene, ecdadın şu anda nerde, hani?
Ayrıldılar dünyadan, hepsi de hem de ani.
Akranından ölenler var iken senden evvel,
Sana gelmeyecek mi sanıyorsun o ecel?
Onlar da senin gibi düşünürlerdi, fakat,
Hiç ummadık bir anda ettiler hepsi vefat.
Var idi bir çoğunun malı, mülkü, serveti,
Yine de ölüm oldu onların akıbeti.
Senin, o ölenlerden ne farkın var ki acep,
Ölüm hazırlığını geriye atarsın hep.
Daha bir müddet önce beraber yaşadığın,
Kimseler, vefat edip toprak oldu bir yığın.
Sen dahi onlar gibi olacaksın akıbet.
Hiç ölmeyeceğine, elinde var mı senet?
Ey nefsim, bu gafletten uyan da kendine gel.
Çalış, lakin dünyada kurma hiç uzun emel.
Geçen cenazeleri görürsün gözlerinle.
Hatta bizzat kabire koyarsın ellerinle.
Yine düşünmezsin ki buna rağmen, ne garip,
Ben dahi bunlar gibi olacağım an karib.
Ey nefsim, artık uyan, öleceksin sen dahi.
Bir gün bu hakikatler, çıkacaktır vallahi.
Ve lakin pişmanlığın faydası olmaz asla.
Öyleyse halis kul ol, dön Rabbine ihlasla.)
|