AKŞEMSEDDİN
rahmetullahi aleyh
İstanbul'un mânevî fâtihi, büyük âlim, üstad, hekim ve velî. Asıl ismi Muhammed bin Hamzâ, lakabı Akşeyh'tir. Evliyânın büyüklerinden Şihâbüddîn Sühreverdî'nin neslindendir. Soyu, hazret-i Ebû Bekr-i Sıddîk'a ulaşır. Hacı Bayram-ı Velî'nin, ona; '"Beyaz (ak) bir insan olan Zeyd'den, insan cinsinin karanlıklarını söküp atmakta güçlük çekmedin" demesi sebebiyle, "Akşemseddîn" lakabı verilmiştir. Saçının, sakalının ağarması ve ak elbiseler giymesi sebebiyle "Akşemseddîn" denildiği de rivâyet edilmiştir.
İstanbul’un Manevi fatihi olan bu zat,
Kerametler sahibi velidir hem de bizzat.
Muhammed bin Hamza’dır ismi haddi zatında.
Akşemseddin bilinir lakin halk arasında.
Riyazet sebebiyle yüz renginin solması,
Saç ve sakallarının bu yüzden ağarması,
Ve beyaz elbiseler giydiğinden, nihayet,
Akşemseddin dendiği edilmiştir rivayet.
Yıl binüçyüzdoksan'da, Şam da doğmuşken bu zat,
Yetmiş yaşında dahi, Göynük’te etti vefat.
Daha küçük yaşında, ezberledi Kur’anı.
İlim öğrenmek için, arardı her imkanı.
Yedi yaşında iken, Şam’dan hicret ettiler.
Amasya'nın Kavak nam kazasına geldiler.
Bundan bir süre sonra, babası vefat etti.
O da, ilim sahibi evliyadan zat idi.
O zamanlar Kavak’a, bir kurt oldu musallat.
Ne vakit o beldede etseydi biri vefat,
Hemen onun kabrini, gece gelip açardı.
O ölüyü, mezardan çıkarıp parçalardı.
Aynı kurt, bu zatı da istedi parçalamak.
Mübarek mezarını açmış idi ki, ancak,
O, elini uzatıp, o kurdun boğazını,
Sıkınca, kurt oraya serilip, çıktı canı.
Ertesi gün insanlar, kabrini ziyarete,
Gelince, bunu görüp düştüler bir hayrete.
Zira bir kurt ölüsü var idi, iri yarı.
Şeyh Hamza’nın eli de, çıkmış idi dışarı.
Bu garip manzarayı görür görmez insanlar,
Şeyh Hamza da, elini içeri çekti tekrar.
İşte bu Mübareğin oğluydu Akşemseddin.
Ve ilme başlamıştı genç iken yaşı hemin.
Zeki, kabiliyetli bir kişi olduğundan,
Daha üst seviyeye çıktı akranlarından.
O, ilim tahsilini tamamladıktan sonra,
Osmancık’ta yerleşip, ders verdi insanlara.
Çalışıp, her bir ilmi öğrenmiştir fen ve din.
Tıp üzerinde dahi, bilgisi vardı derin.
Zahiri ilimleri öğrendiyse de iyi,
Batıni ilimde de isterdi yükselmeyi.
Tasavvufta yetişmiş bir rehber arıyordu.
Yanında hizmet edip, yükselmek istiyordu.
Onun bu çok arzu ve isteğini bilenler,
Hacı Bayram Veli’yi ona haber verdiler.
Dediler: (Ankara’da, Hacı Bayram-ı Veli,
Adında biri var ki, büyük âlim ve veli.
Tam senin aradığın bir rehberdir ki o zat,
Sen, onun sohbetinde bulursun çok menfaat.)
|