Tarihler gösterirken mayıs yirmidokuzu,
Başladı çok şiddetli bir fetih taarruzu.
Zira genç Padişahın hocası Akşemseddin,
Bu tarihi vermişti hücuma geçmek için.
O gün sabah namazı kılındı cemaatle.
Teftiş etti Padişah ordusunu süratle.
Sonra verdi bir emir, hücuma geçti erler.
Yalnız tek arzu ile çarpıyordu yürekler.
O da, Resulullahın, dokuzyüz sene önce,
Verdiği o müjdeye kavuşmaktı sadece.
Resulullah, bu fethi bize müjdeliyordu.
Zira bir hadisinde şöyle buyuruyordu:
(Elbet Kostantiniye fetholunur bir zaman.
O, ne iyi erlerdir, o, ne iyi kumandan.)
Genç Padişah, orduya verince (Hücum!) emri,
Gaziler, aslan gibi atıldılar ileri.
Koşuyordu herbiri, bin aşk ve bin şevk ile.
Ki, kavuşsun Resulün verdiği o müjdeye.
Âlim ve evliyadan kim varsa o gün şayet,
İstişare kastiyle yanına etti davet.
Akşemseddin ve diğer âlimler de, anında,
Bu ünlü Padişahın yer aldılar yanında.
Gaziler, yalın kılıç atıldılar ileri.
Tekbir sedalarıyla inlettiler gökleri.
Gemiler, karalardan indirildi peş peşe.
Ve balyemez topları başladılar ateşe.
Gürledi genç Padişah: (Haydi, göreyim sizi!
Ya Bizans’ı alırız, ya Bizans alır bizi!)
Gazilerin gönlünde, tek arzu vardı o gün:
(Bizans Türk’ün olacak, müjdesi var Resulün.)
Dillerde tekbir sesi, coşmuştu bütün erler.
Hep aynı gaye ile çarpıyordu yürekler.
O da, büyük müjdeye kavuşmaktı tez vakit.
(Ya İstanbul, ya Cennet) diyordu her mücahit.
Balyemez toplarının her bir gürlemesiyle,
Yer yerinden oynardı (Allah! Allah!) sesiyle.
Yerinde duramazdı Padişah heyecandan.
İsterdi nasib olsun bu fetih geç kalmadan.
Velakin köhne Bizans, bir türlü düşmüyordu.
Bu yüzden genç Padişah, endişeleniyordu.
Gidip Akşemseddin’e arz etti ki: (Efendim!
Bana, okumak için bir dua edin talim.)
Buyurdu ki: (Sultanım, deyin ya Fakih Ahmet!
Onun hürmeti için isteyin yardım, medet.
Sevdiği kullarıdır Allah’ın o büyükler.
Onların himmetiyle hafifler ağır yükler.
Çoktur o büyüklerin savaşlarda hizmeti.
Zira dağı devirir, evliyanın himmeti.)
|