Gelince Sultan Mehmed İstanbul’un fethine,
Sordu fethin vaktini, önce Akşemseddin’e.
O dahi buyurdu ki: (Mayıs yirmidokuzu,
Olunca, şu mahalden başlatın taarruzu.)
Hakikaten aynı gün, vakit tam ikindiye,
Gelince, gerçekleşti feth-i Kostantiniye.
Fatih Sultan Mehmed Han, fetihten sonra bir gün,
Gitti ziyaretine bu İslam büyüğünün.
Hocası olurdu ki bu veli onun, fakat,
Girince, kendisine hiç etmedi iltifat.
Halbuki İstanbul’un fethinden daha önce,
Hep ayağa kalkardı Padişahı görünce.
Genç Padişah, bu halden üzüntü duydu fakat.
Düşündü: Niçin bana etmedi hiç iltifat?
Demek ki, ona karşı ettim bir hata, kusur.
O gün bunu düşünüp, oldu gayet bi-huzur.
Sonra, sevdiklerinden birine anlatarak,
Dedi: (Bunun hikmeti nedir ki, ettim merak.)
O da, Akşemseddin’e arz edip vaziyeti,
Ondan sual etti ki: (Nedir bunun hikmeti?)
O dahi buyurdu ki: (Bugün, elhamdülillah!
Ona, feth-i mübin’i müyesser kıldı Allah.
Eski padişahlara olmayan işbu devlet,
Ona nasib olmuştur, bu, çok büyük bir nimet.
İşte bu sebep ile, kendisinde muhtemel,
Olacak bir gurura, böylece oldum engel.
Onu terbiye için yaptım bu hareketi.
İlgi göstermememin budur asıl hikmeti.)
O Cihan Sultanına ulaşınca bu haber,
Sevinç alametleri zahir oldu bu sefer.
Öyle çok sevindi ki ve hatta genç hükümdar,
Öyle sevinmemişti bir şeye hiç bu kadar.
Dedi ki: (Beni böyle sevinçli görünce siz,
Fethe sevindiğimi sakın zannetmeyiniz.
Lakin asıl sebebi şudur ki sevincimin,
Bizim zamanımızda gelmiştir Akşemseddin.)
Genç cihan Padişahı, fetihten sonra yine,
Gitmişti hocasının bir gün ziyaretine.
Dedi ki: (Fetih günü, zatınıza gelmiştim.
Bir dua öğretin de, okuyayım demiştim.
Siz de, (Ya Fakih Ahmed!) de buyurmuş idiniz.
Kimdir bu Fakih Ahmed, niçin böyle dediniz?)
Buyurdu ki: (O kişi evliyadan biriydi.
Zafer için, onun da himmeti gerekliydi.
Böyle büyük bir işte, muvaffak olmak için,
Manevi yardımı da lazımdı o kişinin.)
Halbuki (Fakih Ahmed) dediği, kendisiydi.
Şöhretten kaçmak için, böyle söylemiş idi.
|