Bir gün, bu veli zatın geldi ki kalblerine:
Göç edip yerleşeyim, Harezm vilayetine.
Sonra, yakınlarıyla bu beldeye geldiler.
Kenar bir mahallede, oturmak istediler.
Harezm sultanına da, iki talebesini,
Gönderip, tembih etti şöyle demelerini:
(Fakir bir dokumacı, gelmiştir şehrinize.
İkamet etmek için, muhtaçtır izninize.)
Yine tembih etti ki: (Verirse eğer izin,
Mühürlü bir vesika isteyin bunun için.)
Onlar, (Peki) diyerek, hükümdara gittiler.
Huzuruna çıkarak, bu şeyi arzettiler.
Sultan dahi kırmayıp, bu iki talebeyi,
Verdi istedikleri o mühürlü belgeyi.
Alıp, hocalarına getirdiler o saat.
O da alıp, cebinde sakladı onu bizzat.
O günden itibaren, gidip pazar yerine,
Bir iki işçi alıp, götürürdü evine.
Derdi ki: (Ne kadardır sizin bir yevmiyeniz?
Biraz sohbet dinleyin, bugün de isterseniz.
Ücretleriniz benden, sohbete gelin bize.
Alın ikindi vakti, ücretiniz ne ise.)
Bu teklif, işçilere cazip geldi begayet,
Zira ücret hazırdı, çekmeden hem de zahmet.
Lakin eve gidenler, o sohbetin tadından,
Hiç istemiyorlardı ayrılsınlar yanından.
Günden güne artardı cemaati haliyle.
Dolup dolup taşardı, hanesi insan ile.
Bazıları, sultana verdiler bu haberi,
Dediler: (Şehrimize, geldi ki hoca biri,
İnsanlar, can atarlar gitmek için o zata.
Ve ona hizmet için, yarışırlar adeta.
Bu gidişle insanlar, öyle gelir ki bize,
Onu sultan seçerler, Harezm’de yerinize.
Şimdiden çaresine bakmazsanız siz fakat,
Yakında gidebilir elinizden saltanat.)
Bir telaşa kapıldı, duyunca bunu sultan,
(Şehri terk etsin!) diye, imzaladı bir ferman.
O dahi, ilk fermanı gösterip gelenlere,
Buyurdu ki: (Bunu da, o vermişti bizlere.
İnkâr ediyor ise sultan bu imzasını,
Biz hemen terk ederiz, acilen burasını.)
Onun bu cevabını sultana iletince,
(Bu, nasıl kimse?) diye merak etti iyice.
Sohbetini dinlemek gayesiyle, o dahi,
Geldi bu evliyanın evine bizatihi.
Sohbetini dinleyip, oldu hayran ve meftun.
Talebesi içine katıldı o da onun.
|