ARİF-İ RİVEGERİ
rahmetullahi aleyh
Peygamber efendimizden sonra insanlara doğru yolu gösteren âlimler silsilesinin onuncusu. Buhârâ'ya 30 km uzaklıkta bulunan Rivger köyünde dünyâya geldi. Doğum târihi 1067 (h. 560) olarak rivâyet edilmekte ise de kesin bilinmemektedir. 1315 (h. 715) târihinde vefât etti.
Evliya-yı kiramdan, şanı büyük bir veli.
İlmiyle, insanlara oldu çok faideli.
Aslen Buhara’lıdır, Rivgir’de doğdu fakat.
Uzun bir ömür sürüp, o yerde etti vefat.
Başladı küçük yaşta din ilmini tahsile.
Zahiri ilimlere çalışırdı zevk ile.
Hocası, çok sever ve takdir ederdi onu.
Bilirdi onda büyük bir cevher olduğunu.
O yerde (Abdülhalık Goncdevani) adında,
Çok büyük bir veli de var idi o zamanda.
Lakin büyük bilmezdi önceden kendisini.
Ve başka hocalardan alırdı hep dersini.
Bir gün Abdülhalık-ı Goncdevani’yi gördü.
Çarşıdan erzak almış, evine dönüyordu.
Baktı ki, taşıdığı torbası ağır gayet.
Kalbinde, bu veliye duydu büyük muhabbet.
Yükünü taşımakta, az yardım etmek için,
Edeple yaklaşarak, istedi ondan izin.
Hazret-i Abdülhalık, onun bu teklifini,
Derhal kabul ederek, verdi elindekini.
Birlikte yürüyerek, geldiler eve kadar.
Orada, muhabbetle etti ona bir nazar.
Buyurdu ki: (Evladım, bir saat sonra yine,
Bekliyorum seni ben, bu öğlen yemeğine.)
(Peki efendim) deyip, ayrıldı ondan, fakat,
O anda, kalbi sanki, yeniden buldu hayat.
Onu gördükten sonra, bir başka oldu hali.
Zira kaplamış idi onu aşk-ı ilahi.
Bir saat sonra tekrar, geldi yine o zata.
Beraber yemek yiyip, kavuştu iltifata.
O kadar bağlandı ki bu mübarek veliye,
O günden sonra artık, gitmedi medreseye.
Çünkü aradığını bulmuş idi o artık.
Hiçbir şey görmüyordu, olmuştu ona aşık.
Zira onun kalbinden, feyz ve nur, o zaman,
Artık kendi kalbine akıyordu durmadan.
Lakin o, medreseye gitmediğinden sebep,
Evvelki hocaları, kızarlardı ona hep.
Ve hatta bir tanesi, çok baskı yapıyordu.
Ağır sözler söyleyip, hakaret ediyordu.
O ise aldırmayıp, bir cevap vermezdi hiç.
Zira onun kalbinde, vardı bir huzur, sevinç.
Bir gün, eski hocası rastladı ona yine.
Hakaretler ederek, dedi: (Dön mektebine!)
Halbuki bir gün evvel, mümine yakışmayan,
O, bir günah işleyip, olmuştu sonra pişman.
Arif-i Rivegeri, üstün firasetiyle,
Anlayıp, şöyle dedi ona kırık kalbiyle:
(Efendim, siz benimle uğraşacağınıza,
Oturup tövbe edin, dünkü günahınıza.)
O bunu işitince, eyledi çok taaccüp.
Günahını düşünüp, utandı, oldu mahcup.
Bildi bu talebenin yüksek kerametini.
Anladı bu halinin nereden geldiğini.
O da, Abdülhalık-ı Goncdevani’ye gidip,
Oldu bir talebesi, yanında tövbe edip.
Bu veli göç edince ahiret âlemine,
Arif-i Rivegeri geçti onun yerine. |