Bir kış günü akşamı, Üftade hazretleri,
Yanına çağırmıştı cümle talebeleri.
O, sohbet ediyor ve onlar da dinliyordu.
Bir ara, sohbetini kesip şöyle buyurdu:
(Dostlarım, taze üzüm canımız etti talep.
Aransa, bulunur mu bu gece vakti acep?)
Talebenin kalbinden geçti ki o arada:
Olur mu taze üzüm bu kış günü ve karda?
Velakin Aziz Mahmud düşündü ki şöylece:
Madem hocam istedi, bulmalıyız bu gece.
Ve ayağa kalkarak, arz etti ki: (Efendim!
Müsaade ederseniz, ben bulup getireyim.)
Üftade hazretleri (Peki, getir!) deyince,
O, bir sepet alarak, yola düştü hemence.
Çekirge mevkiinde bir bağı var idi ki,
Süratle yürüyerek, bağa oldu mülaki.
Mevsim kış olduğundan, yağmıştı her yere kar.
Baktı, karlar altında kalmış bütün asmalar.
Bir asma çubuğunu temizledi karlardan.
Salkım salkım üzümler göründü hemen alttan.
(Bu, hocam Üftade'nin açık bir kerameti.)
Deyip, o üzümlerle doldurdu o sepeti.
Sepeti omuzlayıp, şükreyledi Allah'a.
Ve hızlı adımlarla, yürüdü o dergaha.
Kuş gibi uçuyordu, omuzunda o sepet.
Sanki dünya dolusu bulmuş idi bir servet.
Kar, soğuk ve karanlık gözü görmüyordu hiç.
Tutmuş dergah yolunu, gidiyordu pür sevinç.
Az sonra, üzümleri ona arzedecekti.
Üstadının gönlünü pek sevindirecekti.
Bir Allah adamını sevindirmek ne demek?
Dünyaları versen de, çok zordur elde etmek.
O, bunları düşünüp gidiyorken, bir ara,
Birden ayağı kaydı ve düştü bir çukura.
Lakin çukur derindi, çıkmak istedi, ancak,
Çok uğraştı ise de, olamadı muvaffak.
Çaresizlik içinde çıkmak için o yerden,
Kalben yardım istedi Hazret-i Üftade’den.
O an çukur başında, gördü bir ihtiyarı.
Elini uzatarak, çekti onu yukarı.
Çıkınca, o kimseyi göremedi bir daha.
Sepeti omuzlayıp, vasıl oldu dergaha.
İçeri girdiğinde, sürüyordu o sohbet.
Talebeler ettiler ona gıbta ve hayret.
Üftade hazretleri, buyurdu ki: (Evladım!
O çukurdan çıkmana sana kim etti yardım?)
(Bilmiyorum) deyince, buyurdu ki: (O yerden,
El uzatıp çıkmana, Hızır'dı yardım eden.)
|