Seyyid Ebül Vefa’yı, bazı çekemeyenler,
Zamanın sultanına, şikayet eylediler.
Dediler: (Seyyid bir zat vardır ki bu mahalde,
Sizi, rakip görüyor kendisine herhalde.
Çünkü binlerce insan, hep ona tâbi olmuş.
O, herkese sultanlık benim hakkım diyormuş.)
O sultan, merak edip onun kim olduğunu,
Adam salıp, yanına çağırdı derhal onu.
(Ülül emre itaat vacibtir) deyip o da,
O gelen kimse ile, revan oldu Bağdat’a.
Ebül Vefa, bu yolda yalnız değildi fakat.
Onbin kişi ederdi kendisine refakat.
Bu kadar çok insanı görünce gemiciler,
Onları götürmekten, korkarak vazgeçtiler.
Sadece bir gemici, kalmıştı ehl-i vefa.
O, merak ederdi ki, kimdir bu Ebül Vefa?
Hakkında, çok çeşitli şeyler işitiyordu.
Veli midir, değil mi, öğrenmek istiyordu.
Yanına yaklaşarak, arz etti ki: (Ey seyyid!
Gemimiz ücretlidir, yoksa hiç etme ümit.)
Emretti Ebül Vefa o zaman hizmetçiye.
Altın dolu bir kese verdirdi gemiciye.
Lakin kabul etmedi gemici bu parayı.
Merak sardı bu sefer, Seyyid Ebül Vefa’yı.
Buyurdu ki: (Kardeşim, ücretse, işte altın.
Almadığına göre, peki, nedir muradın?)
Dedi: (Mahşer gününde, Sırattan geçmem için,
Bana kefil olursan, halledilir bu işin.)
Ebül Vefa, bir miktar tefekküre dalarak,
Buyurdu ki: (İnşallah geçersin, etme merak.)
O dedi ki: (Ey seyyid, kalbim hiç rahat değil.
Bunun için, şimdiden istiyorum bir delil.)
O böyle söyleyince, bu sefer Ebül Vefa,
Gemicinin yüzüne, nazar etti bir defa.
O nazar, bir lahzada gösterdi tesirini.
Gemici, (Allah!) deyip, kaybetti kendisini.
Bir müddet sonra yine, gelince kendisine,
Dedi: (Binin hepiniz, fakirin gemisine.)
Dediler ki: (Ne gördün kendinden geçtiğinde?)
Dedi: (Gördüm kendimi, Sıratın girişinde.
İnsanlar, güruh güruh Sırata yürüyordu.
Pek az kısmı geçiyor, çoğu devriliyordu.
Ne yapacağım diye, düşünürken, bu defa,
Aniden çıka geldi, hazret-i Ebül Vefa.
Mübarek eli ile, elime yapışarak,
Geçiverdik Sıratı, şimşek gibi, uçarak.)
|