Ebül Abbas-ı Mürsi, hal ehli bir veliydi.
Büyük insan olduğu, her halinden belliydi.
Bir gün, talebesinden beş kişiyi alarak,
Yolculuğa çıktılar hepsi yaya olarak.
O ara, kendisine sordu ki bazı zevat:
(Efendim, bu seferden acaba nedir murat?)
Gösterip yanındaki o beş talebesini,
Buyurdu ki: (Bunların, defnetmektir hepsini.)
Soranlar, bu cevaptan bir şey anlamadılar.
Onlar da ayrılarak, yola revan oldular.
Yolculuk esnasında, o beş kişi, gerçekten,
Hastalanıp, beşi de öldüler çok geçmeden.
Ebül Abbas, onları defnedip, sonra yine,
Seferden, tek başına döndü memleketine.
İnsanlar öğrenince olan bu hadiseyi,
Onun büyüklüğünü, bildiler daha iyi.
İskenderiye halkı, düşmanın hücumundan,
Korkup, silahlanmaya başladılar bir zaman.
Sonra, Ebül Abbas’a durumu ettiler arz.
Cevaben buyurdu ki: (Korkmayın, bir şey olmaz.
Ben sizin aranızda bulunduğum müddetce,
Düşmanlar, size zarar yapamazlar zerrece.)
Hakikaten hayatta oldukça bu veli zat,
Yapamadı düşmanlar, onlara bir mazarrat.
Vakta ki vefat etti Allah dostu bu veli,
O zaman girdi şehre, o düşman kuvvetleri.
Bir gün de, biri geldi bu zatın huzuruna.
Bildiği ilimlerden, bahsetti biraz ona.
Onsekiz din ilminde, var idi ihtisası.
Lakin yoktu üstünde, bir tevazu libası.
Bilakis, edindiği ilimle öğünerek,
Konuştu, kendisini ondan üstün görerek.
Ebül Abbas-ı Mürsi, tevazu, hayâ, edep,
Gösterip, o kimseyi sessizce dinledi hep.
O, sözünü bitirip, dedi ki: (İşte böyle.
Şimdi biraz sen konuş, bir şeyler bul da söyle.)
O zaman Ebül Abbas, o kimsenin kibrinden,
Müteessir olarak, buyurdular ki hemen:
(Ey bunun gururuna sebep olan bilgiler!
Onun hafızasından silinin birer birer.)
O böyle buyurunca, onun hafızasında,
Ne kadar bilgi varsa, silindiler anında.
Kendi adını bile, hatta o unutarak,
Şehrin sokaklarında, dolaştı aylak aylak.
O, onun bu haline acıyıp pek ziyade,
Namaz surelerini etti ona iade.
O, ölünceye kadar, bu haliyle kaldı hep.
Bu hale düşmesine gururu oldu sebep.
Hele veliye karşı olursa kibir, gurur,
Dünya ve ahirette, bulunmaz rahat, huzur.
Çünkü onlar, Allah’ın sevdiği dostudurlar.
Onların hürmetine nefes alır bu kullar.
Bu zat, bir sohbetinde, şöyle etti nasihat:
(İslam’a hizmet için, üç vasıf olması şart.
Evvela güler yüzlü, tatlı dilli olmaktır.
Bu, muvaffak olmakta, en büyük vasıtadır.
İkincisi cömertlik, cimri hizmet edemez.
Zira o, kendisinden gayriyi düşünemez.
Tam ihlaslı olmaktır, hizmette üçüncü şart.
Yani beklememektir, bu yolda bir menfaat.
Kim ki, İslamiyet’i dökerse ticarete,
Dünya ve ahirette, düşer çok felakete.
Hizmet, vermekle olur, almakla değil zinhar.
Sahabe, canlarını verip şehid oldular.
Bu uğurda can vermek, en büyük rütbe, şeref.
Din, ihlaslı olmaktır, budur gaye ve hedef.)
|