Ebül Feth-i Vasıti, Hakk’ın bir velisiydi.
Ahmed-i Rıfai’nin, seçkin talebesiydi.
Rıfai hazretleri, onu, İskenderiye,
Şehrine göndermişti, feyiz, nur saçsın diye.
O da, sohbetleriyle, sayısız insanları,
Hidayete getirip, irşad etti onları.
Lakin bazı kişiler, onu anlamadılar.
İmtihan etmek için bir yere toplandılar.
O ise, çok kuvvetli deliller getirerek,
Onların herbirini, ikna etti tek be tek.
Böylece o kişiler, hep insafa geldiler.
Ve Feth-i Vasıti’den çok özür dilediler.
İtiraz edenlerden, şu idi ki biri de,
Hatiplik yapıyordu, Attarin camiinde.
Bir Cuma günü idi, minbere çıktığında,
Abdestsiz olduğunu hatırladı o anda.
Çok müşkil bir duruma düşmüş idi o gayet.
Ve ne yapacağını şaşırıp, etti hayret.
Lakin bu büyük veli, hatibin durumunu,
Anlayıp, ona doğru uzattı bir kolunu.
Cübbesinin yenini, bir sokak gibi aynen,
Göstererek, Hatibi kurtardı o zor halden.
Hatip baktı, bir sokak, yürüdü ileriye.
Abdestini alarak, tekrar geldi geriye.
Hatip, bu kerametle, abdestini almıştı.
Cemaatin hiç bundan, haberi olmamıştı.
Hatip, kendi kendine düşündü ki o saat:
Ebül Feth-i Vasıti, demek ki veli bir zat.
Zira o, evliyadan bir kişi olmasaydı,
Abdestsiz olduğumu, elbet anlayamazdı.
Sonra ben, minberimde otururken, aniden,
Bana abdest aldırdı, hiç çıkmadan camiden.
Cemaat da, bu işin farkına varmadılar.
Ve çok kısa bir zaman içinde oldu bunlar.
O, böyle düşünerek, insaf etti nihayet.
Ve Feth-i Vasıti’ye besledi çok muhabbet.
Giderek af diledi, o İslam büyüğünden.
Talebesi olmakla, şereflendi o günden.
Bu zat, bir sohbetinde buyurdu ki: (Ey insan!
Ölüme hazırlan ki, kalmadı fazla zaman.
Kul, Rabbe yaklaştıkça, yükselir derecesi.
Sahabe-i kiramın, yükseldi böyle hepsi.
Onlar, yok olmuşlardı Allah ve Peygamberde.
Bu yüzden yükseldiler, sonsuz derecelerde.
Yok olmanın bir yolu, peki demektir hemen.
Allah adamlarına, mahvolur hayır diyen.
Kibirliyi, ne Allah ve ne de kullar sever.
Tevazu sahipleri, bilakis sevilirler.
Bir mümini görünce, şöyle düşünmeli ki:
Bunun duası ile, kurtulurum ben belki.)
|