Necati Bey isminde var idi ki bir kişi,
Vaktiyle adliyede müfettişlikti işi.
İşte bu Necati Bey, vazifeyle bir sene,
Bir arefe gününde, gitti Müks ilçesine.
Kendisi anlatır ki: Müks'e vardığımda ben,
Bayram namazı için, camiye gittik hemen.
Kaymakam ve ilçenin bazı mühim zatları,
Baktım, namazdan sonra çıkardılar atları.
Tahmin ettim, bir yere gidiliyordu derhal.
(Bir yere yolculuk mu var?) diye ettim sual.
Dediler: (Bayramlarda, şudur ki âdetimiz,
Namazı müteakip, Arvas'a gideriz biz.
Orada, Seyyid Fehim diye var bir evliya.
Onu ziyaret edip, alırız hayır dua.)
Dedim ki: (Vaziyetim değilse de pek iyi,
Beni dahi götürün, göreyim o veliyi.)
(Olur!) deyip, bana da hazırladılar bir at.
Yola düştük ise de, bir hoş oldum ben fakat.
Çünkü benim, aslında din ile yoktu ilgim.
İslami hususlarda yok idi hiç de bilgim.
Ayrıca da, maalesef mübtelaydım içkiye.
Şimdiyse gidiyorduk bir evliya kişiye.
Vakta ki sınırından duhul ettik Arvas’ın,
Sanki başka bir âlem zuhur etti ansızın.
Ömrümde hiç böyle şey görmemiştim doğrusu.
Girince, sardı bizi sanki Cennet kokusu.
Alışkın olduğumdan içkiye velakin ben,
Heybeme iki şişe koymuştum ihtiyaten.
Zira mübtela idim, içmeden edemezdim.
İçmediğim zamanlar, kararırdı gözlerim.
Varınca biraz sonra, Arvas kabristanına,
Sakladım şişeleri, taşların arasına.
Kimseye sezdirmeden yapmıştım ben bu işi.
Yol arkadaşlarımdan, görmedi hiç bir kişi.
Orada, Fatiha'lar okuyarak mevtaya,
Sonra gittik hepimiz, o büyük evliyaya.
Huzuruna girip de, görür görmez o zatı,
Düşündüm ki: Var bunda, sanki melek sıfatı.
Önce görmüş olduğum insanlardan değildir.
Bu, çok büyük bir insan, bu, mürşid-i kâmildir.
Kendisine gönülden teslim oldum bin aşkla
Ellerine sarılıp, öptüm bir iştiyakla.
Büyük bir arzu ile, arz ettim ki: (Efendim!
Bu tasavvuf yoluna, ben de girmek isterim.)
Gülerek buyurdu ki: (Bu, böyle olmaz fakat,
Olur mu bir arada, şişe ile bu hayat?
Gidip kabristandaki kır o iki şişeyi.
Ondan sonra gel bizden, talep eyle bu şeyi.)
(Peki efendim!) deyip, birini kırıp attım.
Her ihtimale karşı öbürünü bıraktım.
Huzuruna gelince, buyurdu: (Ey müfettiş!
Git öbür şişeyi de kır gel ki, bitsin bu iş.)
(Peki!) dedim ve gidip kırdım öbürünü de.
Gelip tövbe eyledim, o büyüğün önünde.
Çok memleket dolaştım, çok âlim gördüm, fakat,
Görmedim hiçbir yerde, onun gibi büyük zat.)
|