Seyyid Fehim Arvasi, hal ehli bir veliydi.
Sohbeti, insanlara pek çok faideliydi.
Bir gün, sevdiklerine buyurdu ki: (Aman ha!
Sakın gaflet edip de, girmeyin bir günaha.
Her işi, dine uygun yapın ki siz muhakkak,
Zira hesap soracak her işten cenâb-ı Hak.)
Bir gün de buyurdu ki: (Âlimleri, eğer biz,
Tanımamış olsaydık, ne olurdu halimiz?
Onların kitabını okumak suretiyle,
İslam’ın ahkamını öğrendik bilvesile.
Ayırdık bu sayede, hakkı bâtıl olandan.
Dünyada, büyük nimet var mıdır daha bundan?
Küfürden kurtardılar bizleri o kitaplar.
Yoksa, sonsuz azaba olacaktık giriftar.
Şunu iyi bilin ki, eğer mümin kimseler,
Cennette verilecek nimetleri bilseler,
Yani amellerine karşılık, Rabbimizin,
Vereceği nimeti, etseler biraz tahmin,
O an, kendilerini unuturlar neşeden.
Sokakta oynarlardı, hiç bir şey düşünmeden.
Nitekim sahabeden, Bilal-i Habeşi de,
Oynamaya başladı, bir gün mescit içinde.
Hazret-i Ömer görüp, buyurdu ki: (Ya Bilal!
Hiç mescidin içinde oynanır mı, ne bu hal?)
O ise oynamaya yine devam ederek,
Ve Resul-i zişânı işaret eyleyerek,
Buyurdu ki: (Mescidin sahibi oradadır.
Bana mani olmaya, sırf Onun hakkı vardır.)
Hazret-i Ömer Faruk, şaşırdı buna daha.
Hemen gidip arz etti, bunu Resulullaha.
Çağırdı Resulullah huzuruna Bilal’i.
Gelince, ona bizzat sual etti bu hali.
O dahi (Oynuyorum) diye cevap verince,
(Ne için oynuyorsun?) buyurdular hemence.
Dedi: (Ya Resulallah, sevinçten oynuyorum.
Rabbime, bir şey için teşekkür ediyorum.
Sana, her meziyeti bahşetti cenâb-ı Hak.
Bir şey var ki, o şeyi vermedi sana ancak.)
(O nedir?) buyurunca, dedi ki: (Hidayet'tir.
İnsanların kalbine, iman nuru vermektir.
Bu, elinde olsaydı, ederdi herkes iman.
Hep Müslüman olurdu, bilcümle Arabistan.
Hem önce, akrabanı getirirdin imana.
Onlardan, sıra bile gelmezdi belki bana.
Senin akrabaların, seni inkâr ederken,
Ben, sana iman ettim bir habeşi köleyken.
Rabbimin ihsaniyle, gönülden seni sevdim.
Bu Habeşli Bilal'e bahşetti bunu Rabbim.
Bu, Onun ihsanıdır, şükür elhamdülillah.
Bu yüzden oynuyorum işte ya Resulallah.)
O zaman Resulullah buyurdu ki: (Ya Ömer,
Bırak, Bilal oynasın, bu, oynamaya değer.)
|