Fudayl ibni İyad’ın, var idi ki bir oğlu,
O da, Hak teâlâdan pek fazla korkuyordu.
O, Kur'an-ı kerimi dinleseydi ne zaman,
Çok defa bayılırdı ahiret korkusundan.
Babasının yanına, bir gün bir hafız geldi.
Babası, o hafızı bu oğluna gönderdi.
Buyurdu ki: (Kur'andan, git de oku oğluma.
Zilzal ve Karia’yı, okuma ona ama.
O, Kur'an okumaktan hoşlanırsa da, fakat,
Bunları dinlemeye, getiremez hiç takat.)
Hafız, (Peki) dedi ve gitti hemen oğluna.
Ve Kur'an-ı kerimden, okudu biraz ona.
Babasının tenbihi, bir an çıkıp zihninden,
Okudu o çocuğa Karia suresinden.
Dördüncü âyetine gelince hafız, fakat,
Çocuk (Allaah!) diyerek, düştü ve etti vefat.
Babası öğrenince, tebessüm etti o an.
Halbuki otuz yıldır gülmemişti bir zaman.
İnsanlar onu görüp, taaccüp eylediler.
(Bu zaman, gülünecek vakit midir?) dediler.
Buyurdu ki: (Üzüldüm oğlumun öldüğüne.
Lakin ittiba ettim, Allah’ın Resulüne.
Zira vefat etmişti onun dahi evladı.
Evlat acısı nedir, ben de tattım bu tadı.
Madem ki Rabbimizin rızası var bu işte,
Tebessüm etmemizin, hikmeti de bu işte.)
Bir gün de, bulunurdu bu zat Mira dağında.
Bazı sevdikleri de, bulunurdu yanında.
Bir ara buyurdu ki: (Eğer ki bir ehl-i hal,
Bu dağa sallan dese, sallanır bu dağ derhal.)
Fudayl’in bu cümlesi bitmemişti ki daha,
O esnada koca dağ, başladı sallanmaya.
Bir gün de Harun Reşid, gelerek bu veliye,
Rica etti: (Bana az nasihat eyle) diye.
O nasihat ettikçe, sultan hep ağlıyordu.
Öyle ki, ağlamaktan bayılır gibi oldu.
Biraz zaman geçip de, geldiğinde kendine,
Sual etti: (Ey Fudayl, borcun var mı birine?)
Buyurdu: (Var Rabbime, kulluk borcu, ibadet.
Bu borç ile ölürsem, olur bana felaket.)
Harun dedi: (Ey Fudayl, onu kastetmemiştim.
İnsanlardan birine borcun var mı demiştim.)
Buyurdu: (Hak teâlâ, verdi bana çok nimet.
Çok şükür, kullarına etmiyorum hiç minnet.)
Harun yine bin altın koydu onun avcuna.
Dedi: (Helal malımdır, kullan ihtiyacına.)
Lakin kabul etmedi Fudayl o altınları.
Buyurdu ki: (Ey Harun, al önümden bunları.
Ne garip, dinledin de bunca öğüt, nasihat,
Hiç faydası olmamış bunların sana fakat.)
|