Hakim-i Tirmizi ki, evliyadan bir kişi.
İnsanları gafletten ikaz idi hep işi.
Pek fazla korkuyordu Allahü teâlâdan.
Titizlikle kaçardı her günah ve haramdan.
Gençliğinde, bir kadın geldi bir gün yanına.
Konuşup, çirkin bir iş teklif eyledi ona.
O bunu işitince, kan sıçradı beynine.
Cevap bile vermeden, dönüp geldi evine.
Lakin kadın, inada bindirdi bu işini.
Hakim-i Tirmizi’nin bırakmadı peşini.
Yalnız çalıştığını gördü bir gün bağında.
Bunu fırsat bilerek, gelip bitti yanında.
Lakin o, görür görmez kadının geldiğini,
Derhal bağdan dışarı atıverdi kendini.
Ve başladı kaçmaya, günahtan korkusundan.
Kadın da, koşuyordu süratle arkasından.
O kadının şerrinden, koştu çok uzaklara.
Ve lakin ileride, rastladı bir çukura.
Şöyle bir nazar etti, derindi içerisi.
Haram işlemektense, yoktu başka çaresi.
O edepsiz kadın da, geliyordu ardından.
O çukura atlayıp, kurtuldu o kadından.
O hadiseden sonra, geçti çok uzun yıllar.
Yaşı da ilerleyip, oldu hem çok ihtiyar.
Gençlikte geçirdiği halleri düşünürken,
Bir ara hatırına, bu kadın geldi birden.
Duydu bir an nefsinin şöyle söylediğini:
(Niçin kabul etmedin onun o teklifini?
O zaman gençtin henüz, ona peki diyeydin.
Sonra da pişman olup, istiğfar eyleyeydin.)
Nefsinden, bu düşünce gelince kendisine,
Pek fazla üzülerek, şöyle dedi nefsine:
(Ey günahlarla dolu habis ve alçak nefis!
Sen, böyle düşünmekte görmez misin hiç beis?
Kırk yıl önce, genç iken bunu düşünmedin de,
Şimdi mi düşünürsün bu ihtiyar halinde?
Kırk senedir çektiğin mücahede, riyazet,
Ne oldu, gece gündüz o çalışma, o gayret?
Gençken yüz vermedin de, sen o adi kadına,
Pişman mı oluyorsun şimdi o yaptığına?
Ey nefsim, sen ne alçak, ne hainmişsin meğer.
Şu ihtiyar halinle, düşünürsün bak neler.)
Bir köşeye çekilip devamlı ağlıyordu.
Gözlerinden, sel gibi yaşlar akıtıyordu.
Öyle çok üzüldü ki nefsinin bu sözüne,
Günlerce, rahat uyku girmez oldu gözüne.
Girmemişti halbuki günaha hiç bir zaman.
Sırf bu düşüncesine, üzülüp, oldu pişman.
O kadar yükseldi ki, o, bu pişmanlığıyle,
Böyle yükselemezdi pek çok ibadetiyle.
|