Dedi ki: (Ey Efendim, aslı nedir bu işin?
Ben asla Allah demem, dünyalık bir şey için.)
Buyurdu ki: (Bu sözün, ne hoş ve mübarektir.
Benim dahi muradım, bunu temin etmektir.
Benim bu teklifime, (Evet) dersen sen hemen,
Dünya muhabbetinden kurtulursun tamamen.
Bu, öyle bir nimet ki, benzeri yoktur daha.
Dünyadan uzaklaşıp, yaklaşırsın Allah'a.
Sen bu güzel sözünle isbat ettin kendini.
Mübarek olsun sana, uzat şimdi elini.)
Bir himmet nazarıyla, bakıp ona gönülden,
Çok yüksek bir makama yükseltti onu hemen.
Değişti Terzi Baba o anda birden bire.
Kavuştu çok kıymetli, manevi nimetlere.
Abdullah-i Mekki’nin bu himmetli nazarı,
Bir anda yükseklere çekti o bahtiyarı.
Bir kaç gün daha kalıp yanında, en nihayet,
Verdi Terzi Baba’ya o gün mutlak icazet.
O günden itibaren, girdi başka bir hale.
Zira o, tasavvufta ermişti tam kemale.
Manevi ilimlerin deryasına dalmıştı.
Artık o, büyük âlim, yüksek veli olmuştu.
Her konuştuğu hikmet, ibretti her bakışı.
Değişmişti bir anda onun hayat akışı.
İnsanlar da bu hali, başladı fark etmeye.
Gelmeye başladılar ondan istifadeye.
Sohbetini dinleyen, kendinden geçiyordu.
Bu dünyadan soğuyup, Hakk’a yaklaşıyordu.
Gelen, hayran olurdu onun yüksek haline.
Zira nur saçıyordu, o herkesin kalbine.
Ziyaretçi sayısı, gün be gün artıyordu.
Bazıları bu işe, mana veremiyordu.
Hakkında dedikodu başladı en nihayet.
Zira kötü insanlar, o gün de vardı elbet.
Derlerdi: (Bildiğimiz, şu cahil Terzi Baba,
Halk, niçin akın akın ona gider acaba?)
Önce, yalnız cahiller söylerdi böyle, ancak,
Sonra okumuşlar da etti buna iştirak.
Bazı ilim ehli de katılınca onlara,
Erzincan'ın müftüsü, şöyle dedi onlara:
(İmtihana çekelim, çağırıp kendisini.
İyice anlayalım, bir şey bilmediğini.
Deriz ki: Terzi Baba, habersizdir ilimden.
Gitmesin kimse ona, bu günden itibaren)
Bir haber gönderdi ki, sonra Terzi Baba’ya,
(Filan gün ve saatte lütfen gelin buraya.)
O imtihan günü de gelmiş idi nihayet.
Terzi Baba, davete, etti o gün icabet.
|