Peygamber efendimiz, buyurdu ki bir defa:
(Kâinatta hiçbir şey yaratılmadan daha,
Yer ve gök, Arş ve Kürsi, hem Cennet ve Cehennem,
Yaratılmamıştı ki, henüz ne Lehv, ne Kalem.
Benim ve Ebu Bekrin ruhunu, ilk evvela,
Güvercin suretinde yarattı Hak teâlâ.
Sonra da bu ruhlara emretti ki Rabbimiz:
(Çıkıp, aşk meydanında uçun şimdi ikiniz.
İsmi, Muhammed olsun, kim geçerse ileri.
Hem Ebu Bekir olsun, kalırsa her kim geri.)
Sonra uçtuk ikimiz ve ben, Ebu Bekir'i,
Bir parmak eni kadar geçiverdim ileri.)
İşte, hazret-i Sıddık, bu şeref ve bu şana,
Uymakla kavuşmuştur, Peygamber-i zişâna.
Yine Peygamberimiz buyurdu ki bir defa:
(İki mümin, bir işte düşerse ihtilafa.
Haklı olduğu halde, biri o müminlerden,
Eğer haksız görürse kendisini o hemen,
Cennette, onun için bir köşk verilecektir.
Kefili ise benim, anahtarı bendedir.)
Bir gün Resulullahla, hazret-i Ebu Bekir,
Dururken, yanlarına hayâsız biri gelir.
Hakarette bulunur Allah’ın Resulüne.
Sabreder Resulullah onun bu sözlerine.
O, bu hakaretlere bir müddet devam eder.
Resul-i ekrem ise, cevap vermez, sabreder.
Hazret-i Sıddık dahi, bakıp Resulullaha,
Sabredip, karşılıkta bulunmaz o ahmağa.
O hakaret ettikçe lakin mütemadiyen,
Artık dayanamayıp, cevap verir aniden.
Ve der ki: (Ey hayâsız, hiç utanmıyor musun?
Allah’ın Resulüne hakaret ediyorsun.)
Hazret-i Ebu Bekir böyle cevap verince,
Resulullah, oradan ayrılırlar hemence.
Lakin hazret-i Sıddık, koşup arkalarından,
Hazret-i Peygambere şöyle sorar o zaman:
(Anam babam, zatına feda olsun Efendim!
Ne için ayrıldınız, bir hata mı eyledim?)
Buyurur ki: (O bize, hakaretler ettikçe,
Melekler bizimleydi, biz cevap vermedikçe.
Hem de o, kötü sözler söyledikçe daima,
Melekler, (Sen öylesin!) derlerdi o adama.
Ama sen cevap verip, deyince bazı şeyler,
Melekler ayrıldı ve, şeytan geldi bu sefer.)
Sıddık bunu duyunca, üzüldü yaptığına.
O günden itibaren, taş koyardı ağzına.
Söylemek isteyince, faideli kelamlar,
Taşı çıkarıp söyler, koyardı sonra tekrar.
|