Bir hadis-i şerifte, buyurdu Resulullah:
(Kendisinin nurundan, yarattı beni Allah.
Sonra benim nurumdan, yarattı Ebu Bekri.
Onun dahi nurundan, halk etti Aişe'yi.
Mümin kadınların da hepsini, cenâb-ı Hak,
Hazret-i Aişe'nin nurundan eyledi halk.)
Enes bin Malik dahi, şöyle rivayet eder:
Hasta olmuşlar idi, Resulullah bir sefer.
Hazret-i Ebu Bekir, buna vakıf olunca,
Resulü ziyarete gitti hemen doğruca.
Zira onun âdeti şöyle idi ki zaten,
İyi işi, önce o yapardı sahabeden.
Velhasıl o Resulün evine vardığında,
Dıhye-i Kelbi’yi de, gördü onun yanında.
Resul, onun dizine dayanmış uyuyordu.
Girer girmez, Dıhye'den, Resulullahı sordu.
O dedi: (Ey Resulün halifesi, iyidir.)
Taaccüp etti buna hazret-i Ebu Bekir.
Dedi ki: (Hak teâlâ, iyilik versin sana.
Niçin Resulullahın halifesi, dersin bana?)
Dedi: (Hak teâlâya, yemin ederim ki ben,
En çok seni severim, hatta her sahabiden.
Çünkü ilk halifesi, sensin Resulullahın.
Peygamberlerden sonra, iyisi sensin halkın.
Seni seven kimseler, mutlaka felah bulur.
Senin yolundan giden, felaketten kurtulur.
Seni sevmeyenlerse, ziyandadır muhakkak.
Seni üzen kimseyi, hiç sevmez cenâb-ı Hak.
Seni seven, Resulü sevdiği için sever.
Buğzeden de, Resulü sevmediğinden eder.
Senin dostun, dostudur Allah ve Resulü’nün.
Düşmanın da, onların düşmanıdır büsbütün.
Senin düşmanlarına, hiç şefaat olunmaz.
Allah’ın rahmetinden, onlara nasib olmaz.
İşte ya Eba Bekir, sen böyle bir kimsesin.
Yakın gel, dereceni yüceltsin Allah senin.)
Hazret-i Ebu Bekir, ona yaklaştığında,
Dıhye’yi, karşısında göremedi o anda.
Zira gaib olmuştu birdenbire ortadan,
Allah’ın Habibi de, uyandı tam o zaman.
Buyurdu: (Ya Eba Bekr, az önce uzun uzun,
Sen acaba kiminle, böyle konuşuyordun?)
Dedi: (Ya Resulallah, Dıhye vardı burada.
Onunla konuşurdum, kayboldu bu arada.)
Buyurdu: (Ya Eba Bekr, o zat, Dıhye değildi.
Konuştuğun o kişi, Cibril-i emin idi.
Müjde getirmiş idi, sana Hak teâlâdan,
Onları sana deyip, gaib oldu ortadan.)
|