İBRAHİM BİN EDHEM
rahmetullahi aleyh
Tâbiînin meşhûr âlimlerinden ve evliyânın büyüklerinden. 714 (h. 96) te Belh şehrinde doğup, 779 (h. 162)da Şam'da vefât etti. İsmi, İbrâhim bin Edhem bin Mansûr, künyesi Ebû İshâk'tır. Nesebi hazret-i Ömer'e dayanır. Fudayl bin İyâd, İmrân bin Mûsâ bin Zeyd Râi ve Şeyh Mansûr Selâmi'nin sohbetinde bulunup, Veysel Karânî hazretlerinin rûhâniyetinden istifâde etmiştir.
Bir gün İbrahim Edhem, tahtında uyur iken,
büyük bir gürültüyle uyanmıştı aniden.
Damdan ses geliyordu, düştü bir endişeye.
Seslendi heyecanla: (Damdaki kimdir?) diye.
Dedi ki: (Ben tanıdık biriyim buralarda.
Kaybettiğim devemi arıyorum burada.)
Dedi: (Ey şaşkın adam, bu, ne garip iş ama?
Kaybolan deve için, çıkılır mı hiç dama?)
Dedi ki: (Be hey gafil, garip iş dersin, lakin,
Benimkinden daha çok gariptir senin halin.
Sen, altın taht içinde ararsın da Rabbini,
Bu haline bakmayıp, kınarsın bir de beni.
Damda deve aramak, elbette çok gariptir.
Ve lakin senin halin, daha da acayiptir.)
Bunları işitince, korku geldi kalbine.
Sonra, bir çeki düzen verdi eski haline.
Bir gün de, sarayında vermişti bir ziyafet.
Devlet erkanından da, vardı büyük bir heyet.
İbrahim Edhem dahi, kendine mahsus olan,
Yerine, henüz yeni oturmuştu ki, o an,
Girdi heybetli biri saraydan içeriye.
Soramadı hiç kimse ona (Sen kimsin?) diye.
Zira öyle heybetli idi ki bu gelen zat,
Sormaya çekindiler vazifeli her zevat.
Doğruca İbrahim’in yanına geldi o da.
Sordu ona: (Sen kimsin, ne ararsın burada?)
Dedi ki: (Ben yolcuyum, yolum vardır bir nice.
Konaklamak istedim, bu handa iki gece.)
İbrahim Edhem ise, sinirlenip dedi ki:
(Fakat bu, bir saraydır, yolcu hanı değil ki.)
O kişi, İbrahim’den bunları işitince,
Sordu ki: (Peki bu yer, kimindi senden önce?)
(Falanındı) deyince, dedi ki heybetli zat:
(Peki de, ondan önce kimindi bu saltanat?)
Cevaben (Filanındı) deyince, bu sefer de,
Sordu ki: (Ondan önce, kim sultandı bu yerde?)
(Falan oğlu filandı) deyince de, o zaman,
Sordu ki: (Ondan evvel, bu yerde kimdi sultan?)
Geçmiş padişahları saydırarak böyle hep,
Sordu ki: (Bu saydığın sultanlar n'oldu acep?)
Dedi: (Hepsi öldüler, tükendi zamanları.)
O dedi: (Böyle olur zaten yolcu hanları.
Bu nasıl saraydır ki, insanlar gider, gelir.
Böyle olan yerlere, saray değil, han denir.
Ey İbrahim, kendini aldatma bunlar ile.
Gün gelecek, buradan göçeceksin sen bile.)
Peşinden, terk eyledi sarayı heybetli zat.
O, ardından yetişip, sorunca ona bizzat,
Dedi ki: (Ben Hızır'ım, ikaz ettim ki seni,
Çıkarasın kalbinden, bu dünya sevgisini.)
|