AHMED BİN HANBEL
rahmetullahi aleyh
Velîlerin büyüklerinden ve Ehl-i sünnetin amelde dört hak mezhebinden biri olan Hanbelî mezhebinin imâmı. Künyesi, Ebû Abdullah'tır. 780 (h.164) senesinde Bağdat'ta doğdu. Aslen Basralıdır. Babasının ismi Muhammed bin Hanbel'dir. Dedesi Hanbel bin Helâl, Basra'dan Horasan'a yerleşmiş ve Emevî Devletinde Serahs şehri vâliliği yapmıştır. Babası asker (subay) idi. Ahmed bin Hanbel'in âilesi, annesi ona hâmile iken, Merv'den Bağdat'a göçmüş ve o Bağdât'ta doğmuştur. Soy îtibâriyle, anne ve babası tarafından Arap asıllıdır. Nesebi, İslâmiyet’ten önce ve sonra Araplar arasında meşhûr bir kabîle olan Şeyban kabîlesine dayanır. Bu kabîle Adnan kabîlesinden gelen Rebîa'nın bir kolu olup, Nizar kabîlesinde Peygamber efendimizin soyu ile birleşir. 855 (h. 241)’de Bağdat’ta vefat etti.
Ahmed ibni Hanbel ki, ilmi çok etti talep.
Bu uğurda harcadı, kıymetli ömrünü hep.
Kendi oğlu Abdullah, der ki: (Babam, her gece,
Uyumadan, ibadet yapıyordu öylece.
Yatsıdan sonra biraz, istirahat ederek,
Kalkar ve hep ibadet ederdi sabaha dek.
Ahiret işlerine verirdi ehemmiyet.
Lakin dünya malına, vermezdi zerre kıymet.
Gece namazlarını, kaçırmazdı o asla.
Vermezdi ibadete, hiç ara ve fasıla.
Hep kolaylık gösterir, incitmezdi kimseyi.
Çok zaman, sirkesine banıp yerdi ekmeği.
Hızlı adımlar ile yürürdü ekseriya.
Yaptığı beş haccından, üçünü yaptı yaya.
Bir gün, veriyordu ki talebeye dersini,
İçeri biri girdi ve sordu kendisini.
Nereden geldiğini sorunca gelen zattan,
Dedi ki: (Geliyorum, dörtyüz fersah uzaktan.
Bir Cuma günü idi, rüya gördüm o gece.
Nur yüzlü bir ihtiyar, rica etti şöylece:
Sen yarın git Bağdat’a ve İbni Hanbel’e var.
Ona de ki, Hızır’ın, sana çok selamı var.
Gökte melekler dahi, bilir ve sever seni.
Zira sen, düşman bildin içindeki nefsini.
Çok sabırlı davrandın Rabbine ibadette.
Bu yüzden, sen Cennete gideceksin elbette)
Abdullah bin Mübarek adındaki veliyi,
İbni Hanbel çok sever, çok isterdi görmeyi.
Adeta yanıyordu onun muhabbetiyle,
Geçirdi bir ömrünü, hep onun hasretiyle.
Nihayet bu sevgili, geldi bir gün evine.
Oğlu kapıyı açıp, arz etti pederine.
Dedi ki: (Babacığım, Abdullah bin Mübarek,
Teşrif etmiş, kapıda, istiyor sizi görmek.)
(Görüşemeyeceğim) deyince evladına,
Şaşırdı, çok taaccüp eyledi oğlu buna.
Dedi: (Sen yanıyordun, hep onu görmek için.
Şimdiyse eve bile almadın, acep niçin?
Yıllardır yaktı seni, o zatın muhabbeti.
Şimdi görüşmüyorsun, nedir bunun hikmeti?)
Buyurdu ki: (Evladım, söylediğin gibidir.
Ve lakin şimdi görmek, ayrılık gerektirir.
Birkaç gün kavuşsam da bu fani yerde ona,
Korkarım dayanamam, sonra ayrılığına.
Zira dar-ül firaktır bu dünya ey evladım!
Görüşüp ayrılmaya, yoktur benim takatım.
Onu, öyle bir yerde görmek isterim ki ben,
Hiç ayrılık olmasın, göreyim ebediyen.)
|