İmam-ı a’zam Ebu Hanife hazretleri,
Tabiinin en yüksek âlimlerinden biri.
Maişet sebebiyle, yapıyordu ticaret.
Kumaş alıp satardı, zengin idi begayet.
Bir gün evden çıkarak, dükkana gidiyordu.
Karşıdan gelen biri, onu gördü ve durdu.
Çok mahcup vaziyette, yüzünü örttü ondan.
Yolunu değiştirip, yürüdü başka yoldan.
İmam, fark etti onun yol değiştirdiğini.
Yanına çağırarak, sual etti derdini.
O dedi: (Onbin akçe, borcum var benim size.
Bu yüzden çok mahcubum ben zat-ı alinize.)
Buyurdu ki: (Silmiştim ben senin o borcunu.
Kalbin müsterih olsun, düşünme artık onu.
Lakin beni görünce, sıkıldı birden için.
Hakkını helal eyle bana sen bunun için.)
Sokmazdı kazancına, haramın zerresini.
Şüpheliyse, o kârın dağıtırdı hepsini.
Bir defa ortağına dedi ki tekrar tekrar:
(Son gelen mal içinde, kusurlu elbise var.
Bugün o elbiseyi, satacak olur isen,
Özrünü söylemeyi, ihmal etme sakın sen.)
Lakin unuttu yine, o bunu söylemeyi.
Bulmak da çok zor idi, onu alan kimseyi.
İmam bunu duyunca, dedi ki ortağına:
(Karıştı onun kârı, tamamının kârına.
O partiden, ne kadar kâr elde edildiyse,
Hep dağıt da, o kârdan kalmasın bir şey bize.)
Doksanbin akçe kârın, dağıtarak hepsini,
O şüpheli kazancın, almadı zerresini.
Müşteri, fakir ise, ahbabı ise veya,
Kârsız, maliyetine verirdi ekseriya.
Dükkanına, fakir bir kadın geldi bir sefer.
Dedi: (Şu elbiseyi, şu fiyata bana ver.)
Buyurdu: (Para verme, al götür, helal olsun.)
Kadın dedi: (Benimle alay mı ediyorsun?)
Buyurdu ki: (Ey kadın, bir elbise nihayet.
Al götür, hediyemdir, giy de bana dua et.)
Mal satın alırken de, titiz davranıyordu.
Kul hakkı korkusundan, kılı kırk yarıyordu.
Bir tüccar, mal getirdi İmamın dükkanına.
Fiyatını sorunca, çok düşük geldi ona.
Buyurdu: (Bu mal için, çok ucuzdur bu fiyat.
Ya bunu geri götür, ya da pahalıya sat.)
Razı olduğu halde, sahibi o fiyata,
O, daha fazlasını takdim etti o zata.
Haramlar karşısında, böyleydi onun hali.
Haram korkusu ile, terk etti çok helali.
|