Allah’a inanmayan, var idi ki bir dehri,
Fikrini yaymak için, dolaşırdı her yeri.
(Bu dünya, böyle gelmiş böyle gider) diyordu,
Hâşâ (Allah yok) diye, iddia ediyordu.
Bu kâfir dolaşırken, geldi Kufe şehrine.
Bunu yaymak istedi, o yer ahalisine.
Lakin halk, bu kişinin, bir kâfir olduğunu,
Anlayıp, rezil etmek istediler hep onu.
Dediler ki: (Burada, bir âlim kimse vardır.
Henüz pek genç ise de, ilimde bir deryadır.
Sen, bu saçmalarını, söyle ki ona önce,
Bakalım ne diyecek, o seni dinleyince?)
Pek genç olan o âlim, Numan bin Sabit idi.
O genç yaşına rağmen, ilimde pek derindi.
Dehri, (Olur) diyerek halkın bu teklifine,
Dedi: (Münazaraya hazırım onun ile.)
Bunun için, bir yer ve zaman tayin ettiler.
Sonra, küçük Numan’a bir haber ilettiler.
O gün dehri gelerek, başladı beklemeye.
Lakin Numan, bilerek az geç geldi o yere.
Dehri kızıp dedi ki: (Benim gibi bir bilgin,
Böyle bekletilir mi, söyle, niçin geciktin?)
Dedi ki: (Gelecektim bir köprüden geçerek.
Sel yıkmış o köprüyü, geldim az gecikerek.)
Dehri dedi: (Ey çocuk, köprü yıkılmış dedin.
Köprü yıkık olunca, peki sen nasıl geldin?)
Dedi: (Bazı ağaçlar, kendi kendilerine,
Biçilip yontularak, eklendi birbirine.
Sonra, kendi kendine oldu güzel bir kayık.
Nehri onunla geçtim ve geciktim azıcık.)
Dehri dedi: (Ey çocuk, sen neler söylüyorsun.
Ağaçlar, hiç ustasız kayık oldu diyorsun.
Senin bu söylediğin sözlere, güler herkes.
Ve senin bu iddian, ne mantıksız ve abes.
Buna, olmaz dünyada bir kimse inanacak.
Aklı noksan olanlar, inanır buna ancak.)
Numan bin Sabit ise, dedi ki o dehriye:
(Şu koskoca kâinat, senin aklına göre,
Öyle kendi kendine, ustasız oluyor da,
Bizim kayık ne için olmasın, ne var bunda?)
Dehri çok şaşırarak, dedi ki: (Madem öyle,
Allah vardır diyorsun, nerdedir, haydi söyle.)
Numan, ordakilerden bir bardak süt istedi.
Dehriye göstererek, (Bunda yağ var mı?) dedi.
(Elbette var) deyince, dedi ki: (Öyle ise,
Bu sütün içindeki şu yağı göster bize.)
Dehri mahcup bir halde, başını eğdi öne.
Şehadeti getirip, girdi İslam dinine.
|