Mücahede şudur ki, nefse acı, zor gelen,
şeyleri yaptırmaktır ona mütemadiyen.
Mesela namaz kılmak ve her türlü ibadet,
Tabiatı icabı, zor gelir ona gayet.
Halbuki dinimizin men ettiği ne varsa,
Yani ona, her günah tatlı gelir bilhassa.
İşte bu yüzdendir ki, bazı din büyükleri,
Nefisle uğraşmakta gitmişlerdi ileri.
Mesela nefisleri yapsaydı bir kabahat,
Hemence cezasını verirlerdi kat be kat.
Ceza olarak ise, ibadet ederlerdi.
Çünkü nefs-i emmare, istemez ibadeti.
Sahabe-i kiramdan Abdullah ibni Ömer,
Bir vakit cemaate yetişmeseydi eğer,
Bir gece, uyumadan yapardı hep ibadet.
Zira o, kendisine etmişti böyle âdet.
Sahabeden biri de, bir gün, bila ihtiyar,
Bir akşam namazını geciktirdi bir miktar.
Öyle çok üzüldü ki buna o mübarek zat,
İki kölesi vardı, onları etti azat.
Bunlar, binlercesinden bir iki nümunedir.
Zira ufacık bir su, deryayı haber verir.
Nefsin, ibadetlerden lezzet alması için,
Yanında olmalıdır bir evliya kişinin.
Onun ibadetlerden zevk, lezzet aldığını,
Görüp, o da zevk ile yapar her yaptığını.
Zira biri diyor ki: (Nefsimde ne zaman ki,
İbadet ve taatte gevşeklik olsa vaki,
Bir Allah adamının sohbetine giderim.
Çıkınca, tatlı gelir bana ibadetlerim.)
Böyle kâmil bir veli bulunmuyorsa eğer,
Onların hayatını okumak icab eder.
Ahmed bin Zerrin vardı, gönül ehli evliya.
Hep önüne bakardı bu kişi ekseriya.
Sebebini sordular, dedi ki: (Cenab-ı Hak,
İbretle bakmak için gözleri eyledi halk.
Zerreden Arşa kadar, herşey nasıl muntazam.
Karışık hiçbir şey yok, bu, ne ahenk, ne nizam!
Bu muazzam sanata, bu sonsuz kâinata,
İbretle bakılmazsa, olur büyük bir hata.
Her zerre, bir mabudun varlığını bildirir.
Ve her şey, o Allah’ın emriyle oluverir.)
Tabiinden Alkame adında bir zat vardı.
Nefsi ile çok fazla mücahede yapardı.
Dediler ki: (Efendim, acaba ne ki sebep,
Nefsinizle bu kadar uğraşıyorsunuz hep?)
Buyurdu ki: (Nefsimi çok fazla sevdiğimden,
Kurtarmak istiyorum, onu Nar-ı cahim'den.)
|