İmam-ı Rabbani’nin hilyeleri hakkında,
Şöyle bilgi verildi Hadarat kitabında:
Beyaz, buğday benizli, açık, geniş alınlı.
Alnı ile yüzünde nur parlardı devamlı.
Kaşlarının arası, açık olup iyice,
Gayet siyah ve uzun, yay gibiydi ve ince.
Mübarek gözleri de, iri idi hem biraz.
Siyahı tam siyahtı, beyazı da tam beyaz.
Hem mübarek burnunun ortası yüksekçeydi.
Mübarek dudakları, kırmızı ve inceydi.
Yüzünde bir güzellik vardı ki ayriyeten,
Gören, (Yusüf Nebi)yi hatırlıyordu hemen.
Heybet ve vakarda da, yok idi bir benzeri.
Gören, hatırlıyordu (İbrahim peygamber)i.
Hem onda var idi ki öyle tavır, öyle hal,
Onu gören, (Allah)ı hatırlıyordu derhal.
Bir gün, bir mektup verip talebeden birine,
Gönderdi onun ile, kendi biraderine.
Buyurdu: (Li ilafi suresini okursan,
Kurtarır Allah seni, her bela ve kazadan.
Yine de zor bir işle karşılaşırsan eğer,
Rabbine güvenerek, bizi hatırla, yeter.)
(Peki efendim!) deyip, o gün çıktı sefere.
Bir çölde, namaz için mola verdi ilk kere.
Abdestini aldı ve namaza duracakken,
Karşısına, korkunç bir aslan çıktı aniden.
Hiç öyle iri hayvan görmemişti ömründe.
İmam-ı Rabbani’yi hatırladı gönlünde.
Dedi ki: (Ey üstadım, izni ile Allah’ın,
Kurtar beni elinden, bu yırtıcı hayvanın.)
Henüz geçirmişti ki kalben bu temenniyi,
Fark etti tam önünde, İmam-ı Rabbani’yi.
Onu görüp, adeta mahcub oldu o hayvan,
Başını öne eğip, uzaklaştı oradan.
Başka bir gün, amcası, bir yolculuk anında,
Heybesini düşürüp, sonra oldu farkında.
Emanet eyleyerek atını kafileye,
Heybeyi bulmak için, gitti biraz geriye.
Çölde, yaya olarak ararken o heybeyi,
Biraz zaman geçince, kaybetti kafileyi.
Çaresizlik içinde, Allah’a sığınarak,
İmam-ı Rabbani’yi kalben hatırlayarak,
Düşündü ki: (Ey İmam, Allah’ın izni ile,
Gel yetiş ve buluştur, beni kafilemizle.)
Henüz geçirmişti ki, o bu şeyi zihninden,
İmam, atı üstünde yetişti ona hemen.
Elini uzatarak, bindirdi terkisine.
Az sonra yetiştirdi onu kafilesine.
|