KADI MUHAMMED ZAHİD
rahmetullahi aleyh
Türkistan'da yetişen büyük velîlerden. İnsanlara İslâmiyet’in emir ve yasaklarını anlatarak saâdete kavuşmaları için çalışan ve Silsile-i aliyye adı verilen büyük âlim ve velîlerin ondokuzuncusudur. İsmi, Muhammed bin Burhâneddîn'dir. Annesi Silsile-i aliyye büyüklerinden Yâkûb-i Çerhî hazretlerinin kızıdır. Zâhid ve Kâdı lakaplarıyla ve Semerkandî nisbesiyle bilinir. Semerkantlı olup, doğum târihi bilinmemektedir. 1530 (h. 936) senesinde Semerkand'a bağlı Hisar'ın Vahş köyünde vefât etti. Kabri oradadır.
Evliyanın büyüğü, ilmin hazinesiydi.
Ubeydullah Ahrar’ın mümtaz talebesiydi.
Kendisi anlatıyor: Talebelik çağında,
Bir arkadaşım vardı, Nimetullah adında.
Semerkant'tan Hirat’a, yola çıktık ikimiz.
Tasavvufta bir rehber bulmaktı niyetimiz.
Şaduman adındaki bir köyde konakladık.
Hava da çok sıcaktı, günlerce orda kaldık.
Biz o köyde dururken, işittik ki bir haber:
Ubeydullah-ı Ahrar, o köye gelmiş meğer.
Bir ikindi vaktiydi, gittik ziyaretine.
Daha ilk sohbetinde, tutuldum kendisine.
(Sen neredensin?) diye, sordu bana o zaman.
Arz ettim ki: (Efendim, gelirim Semerkant'tan.)
Çok güzel, tesirli ve fasih konuşuyordu.
Kalbimden geçenleri, dile getiriyordu.
Lakin biz Hirat için çıkmış idik bu yola.
Hava sıcaklığından, vermiştik orda mola.
Her nedense bu arzu, çıkmamıştı içimden.
Bunu dahi anlayıp, buyurdu ki peşinden:
(Hirat'a gitmekteki muradın acep nedir?
Tasavvufa girmek mi, ilim öğrenmek midir?)
Öyle heybetliydi ki, sükut ettim korkudan.
Yerime, arkadaşım cevap verdi o zaman.
Dedi: (Onun maksadı, tasavvufa girmektir.)
Buyurdu ki: (Öyleyse, iyi ve mübarektir.)
Sonra beni alarak, götürdü evlerine.
Elimi, eli ile tutup çekti kendine.
O anda bayılmışım, ayıldım sonra birden.
Gördüm ki, Hirat fikri silinmemiş kalbimden.
Bu halimi anlayıp, Hirat'a gitmem için,
Biraz tefekkür edip, sonunda verdi izin.
Yola çıktık ve lakin hastalandı hayvanım.
Öyle ki, zafiyetten atamazdı tek adım.
Hayvanımdan inerek, yürüdüm biraz yaya.
Bu sefer de gözlerim başladı ağrımaya.
Bu ağrıdan ötürü, bir yerde verdim mola.
İyileşip, tekrardan Hirat’a çıktım yola.
Sonra da, bedenimi sıtma tuttu bu sefer.
Anladım ki, bu işte hayır yok bana meğer.
Acele geri dönüp, kavuştum ona yine.
O günden itibaren katıldım sohbetine.
Bu zat buyuruyor ki: (Rabbimiz, bir kuluna,
Acır, onu severse, iki şey verir ona.
Birincisi, tanıtır sevdiği bir kulunu.
Onun vasıtasıyla kendine çeker onu.
İkinci olarak da, ona iyi, münasip,
Yani hayırlı bir iş, bir meslek eder nasip.
Allah'ın, bir kulunu sevdiğine tek nişan,
Hep hayırlı işlerle, meşgul olur o insan.)
|