Abdullah Dehlevi’nin hizmet ve himmetinde,
Kalıp, kısa zamanda kemale geldiğinde,
Üstadı, kendisine buyurdu ki: (Ey Halid!
Şimdi memleketine geri dön, Bağdat’a git.
Sen de yay bu nurları, taliplerin kalbine.
Ve Hak aşıklarını, kavuştur Rablerine.)
Arz etti ki: (Ey hocam, ey sebeb-i nimetim!
Bu hizmetin ifası, zor olur zannederim.
Çünkü o diyarlarda, var ki öyle kişiler,
Pek fazla itibar ve şöhret sahibidirler.
Cümle halk, o zatlara gönülden bağlıdırlar.
Âlimler de, onlara gayet saygılıdırlar.
Ben eğer kalkışırsam o yerlerde bu işe,
Halk beni men eder ve başlarlar serzenişe.)
O böyle arz edince, buyurdu ki: (Ey Halid!
Sen gidince, vaziyet olur buna müsait.
Sen anlat doğru yolu oranın insanına.
Herkes gelip yüz sürer, ayağının tozuna.
İtibarlı kişiler olsa da orda gerçi,
Sen gidince, onlar da olur sana hizmetçi.)
Sonra, bütün talebe ve cümle ahaliyle,
Yürüdü dört mil kadar, onu teşyi etmeye.
Gözyaşları içinde, onu uğurladılar.
(Halid herşeyi aldı, götürdü) buyurdular.
Delhi'den ayrıldıktan bir müddet sonra yine,
Mektup yazıp, şunları buyurdu kendisine:
(Ey Allah’ın sevgili kulu Mevlana Halid!
Esselamü aleyküm, duacıyım beş vakit.
Tepeden tırnağa dek, kusur içinde olan,
Bu fakire, öyle çok nimet gelir ki her an,
Bunların şükrü için, Allahü teâlâya,
Ne desem yine azdır, sığmaz söze, yazıya.
Vücudumun her kılı, konuşup gelse dile,
Şükrünün zerresini, eda edemez bile.
En büyüğü şudur ki bu gelen nimetlerden,
İnabet almanızdır, sizin bu fakirlerden.
İftihar ediyorum, bu fakir sizin ile.
Çünkü bu yol, yayılır, kuvvetlenir sizinle.
Teveccühlerinize kavuşmakla bu âlem,
Başka âlem oluyor, şükrolsun buna her dem.
Nasıl Baki Billah’ın talebesi içinde,
İmam-ı Rabbani’nin yeri ayrı idiyse,
Ben dahi söylerim ki, her zaman tekrar tekrar,
Mevlana Halid ile ediyorum iftihar.
Siz, o memleketlerin, kutb-u âlemisiniz.
Sizin vasıtanızla yayılır nur ve feyiz.
Şimdi sizin eliniz, benim elim demektir.
Hem dahi sizi görmek, aynen beni görmektir.)
|