Bu yeni hıristiyan âlimi sevdim gayet.
Zira dünya malına vermezdi ehemmiyet.
Dünyadan ahirete döndürmüştü yüzünü.
Taatle geçirirdi gece ve gündüzünü.
Bir gün ona dedim ki: (Ey kıymetli efendim!
Yıllardır yanınızda bulunup hizmet ettim.
Lakin bir gün gelir de, siz vefat ederseniz,
Bana, hangi âlimi tavsiye edersiniz?)
Dedi ki: (Ey evladım, Şam'da yok öyle bir zat.
Musul'daki âlime tâbi ol gidip bizzat.)
O vefat ettiğinde, vardım Musul iline.
O âlimi bularak, koyuldum hizmetine.
O da, evvelki gibi çok zahid idi, fakat,
Onun da ömrü bitip, eyledi bir gün vefat.
Ona dahi ölmeden arz edince halimi,
Söyledi Nusaybin’de bulunan bir âlimi.
Musul'dan ayrılarak, ulaştım Nusaybin'e.
O âlimi bularak, katıldım hizmetine.
Çok derin âlim olup, zahid idi begayet.
Onun dahi vefatı yakın oldu nihayet.
Dedim ki: (Ey efendim, siz vefat ederseniz,
Beni, hangi âlime acep gönderirsiniz?)
Dedi: (Amuriye'de bir âlim var ki evlat,
Hıristiyan dininde çok azdır böyle zevat.)
O vefat ettiğinde, gittim Amuriye’ye.
Ki, o âlim, Rabbimi tanıtsın bana diye.
O âlimi bularak, yıllarca ettim hizmet.
Onun dahi vefatı yaklaştı en nihayet.
Dedim ki: (Göçerseniz siz de ebediyete,
Kime gönderirsiniz bu fakiri hizmete?)
Dedi ki (Buralarda yok öyle âlim bir zat
Ahir zaman Nebisi yakında gelir fakat.
Arap'tan çıkacaktır o Peygamber vallahi.
Onu müjdelemiştir İsa Peygamber dahi.
Alameti şudur ki, O, kavminin şerrinden,
Hurması bol bir yere, hicret eder şehrinden.
Sadaka almaz ama, kabul eder hediye.
Sırtında bir ben vardır, Mühr-ü Nübüvvet diye.)
Çok hoşuma gitmişti o âlimin sözleri.
O günden çok sevmiştim dediği Peygamberi.
Artık Arap iline gitmeyi istiyordum.
O Resule yetişip, iman etsem diyordum.
Bu arzular içinde günler geçti aradan.
Duydum: Arap iline gidecekmiş bir kervan.
Bir hayli mal vererek o kervan sahibine,
Dedim ki: (Beni dahi götür Arap iline.)
Kabul edip, beni de kafileye aldılar.
Sonra ihanet edip, köle diye sattılar.
|