Beni, bir yahudiye satınca o kimseler,
Gördüm çok o diyarda hurmalık ve bahçeler.
Lakin ben, o beldeye edemedim muhabbet.
O yahudi kimseye, hizmet ettim bir müddet.
Sonra o, sattı beni başka bir yahudiye.
O dahi beni alıp, getirdi Medine’ye.
Bu yeri görür görmez, çok ısındım, pek sevdim.
Sanki ben, bu beldeyi önce görmüş gibiydim.
Dedim: İşte burası hurması bol olan yer.
O Peygamber, herhalde bu yere teşrif eder.
Geçiyordu günlerim artık hep Medine’de.
Bağ bahçe işlerini yapıyordum bu yerde.
Lakin ben, teşrifini beklerdim bir kişinin.
Sabırsızlanıyordum Ona kavuşmak için.
Bir gün, o yahudinin bahçesinin birinde,
Hurma topluyor idim, bir ağaç üzerinde.
Altta, efendim ile, yavaş sesle, bir kişi,
Birşeyler konuştular, merak ettim bu işi.
Kulak verip dinledim, diyordu ki: (Mekke'den,
Kuba'ya biri geldi, geçen sabah erkenden.
Peygamber olduğunu ediyor halka izhar.
Evs ve Hazrecliler de Ona inanıyorlar.)
Ben bu sözü duyunca, kendimden geçtim o an.
Ve hatta sevincimden, düşecektim ağaçtan.
Hemen indim aşağı, dedim ki o kimseye:
(Ne diyorsun, kim gelmiş, ne diyormuş herkese?)
Sahibim sinirlenip ve bir tokat vurarak,
Dedi: (Ne yapacaksın, sen kendi işine bak!)
O gün akşam olunca, bir miktar hurma aldım.
Arayıp, o Resulün huzurlarına vardım.
Görünce ilk olarak cemalini nurunu,
Tahmin ettim beklenen Peygamber olduğunu.
İkram etmek üzere, aldığım hurmaları,
Ona takdim ederken, arz eyledim şunları:
(Bu hurma sadakadır, lütfen kabul ediniz.
Fakirlerle birlikte, afiyetle yiyiniz.)
Eshabını çağırıp, buyurdu: (Yiyin bundan.)
Ve lakin hiç yemedi kendisi o hurmadan.
Dedim ki, ilk alamet, işte bu olsa gerek,
Zira kabul etmedi sadakayı mübarek.
Teşrif ettiklerinde Medine beldesine,
Az hurma daha alıp, huzura vardım yine.
Hurmaları çıkarıp, Ona takdim eyledim.
Dedim ki: (Bu hurmalar, hediyedir efendim.)
Çağırdı Sahabeyi huzuruna bu sefer.
Baktım, yedi kendi de Eshabiyle beraber.
Dedim ki, işte budur o ikinci alamet.
Bir işaret kaldı ki, o da, (Mühr-ü Nübüvvet.)
|