Selman-ı Farisi de, iyi hendek kazardı.
On kişinin işini, tek başına yapardı.
Lakin o da rastladı gayet sert bir kayaya.
Öyle ki, imkan yoktu onu parçalamaya.
Bera bin Azib der ki: Toplandık o yere biz.
O kayayı kırmaktan, aciz kaldık hepimiz.
Mecburen arz eyledik Resul-i kibriyaya.
Allah’ın Sevgilisi teşrif etti oraya.
Bir balyoz isteyerek, o hendeğe indiler.
Neticeyi, merakla bekliyorduk ki bizler,
İndirdi balyozunu o kayaya aniden.
O vuruşla, kayadan bir parça koptu birden.
Ve o zaman bir şimşek çaktı ki hem de yine,
Onun ışığı ile, aydınlandı Medine.
Allah’ın Sevgilisi, kaldırıp balyozunu,
Yine, ikinci defa kayaya vurdu onu.
Bir parça daha koptu o vuruşla kayadan.
Ve yine şimşek çaktı her yeri aydınlatan.
Resulullah, balyozu kaldırıp son bir defa,
Vurunca, çok kuvvetli şimşek çaktı bir daha.
Şimşeğin ışığında, her yer aydınlanmıştı.
Ve kaya, bu vuruşla paramparça olmuştu.
Selman-i Farisi’nin yardımıyla bu defa,
Resulullah, hendekten çıktılar dışarıya.
Her vuruşta bir şimşek çaktığını o zaman,
Her kişi görmüş idi Sahabe-i kiramdan.
Selman-ı Farisi de görmüştü ki bu hali,
Peygamber-i zişâna arz etti şu suali:
(Anam, babam ve canım feda olsunlar sana.
Neydi o ışıklar ki, yükseldi asumana?)
Resulullah, Eshaba dönüp sual etti ki:
(Selman'ın gördüğünü, siz de görünüz mü ki?)
Arz ettiler ki: (Evet, biz de gördük iyice.
Biz de tekbir getirdik, siz tekbir getirince.
Her bir vuruşunuzda, çok kuvvetli bir ışık,
Çıktı ki, böylesine hiç şahit olmamıştık.)
Peygamber efendimiz buyurdu ki o zaman:
(Sizin gördüğünüzü, ben de gördüm ya Selman!
Şöyle ki, ilk külüngü kayaya vurduğumda,
Kisra’nın köşklerini gördüm aydınlığında.
İkinci vuruşumda çıkan ışıkta dahi,
Gördüm Rum kayserinin kırmızı köşklerini.
Üçüncüde, San'anın köşklerini bittamam,
Görünce, geldi bana Cibril aleyhisselam.
Dedi: Ya Resulallah, müjde vereyim size.
Gördüğünüz o yerler geçecek elinize.)
Hazret-i Selman der ki: (Ne dediyse o Server,
Ayniyle vuku bulup, bize geçti o yerler.)
|