Seyfeddin-i Halveti, âlim ve veli bir zat.
Bir gün, sevdiklerine anlattı şöyle bizzat:
Vaktiyle çok gururlu ve kibirli bir sultan,
Ülkesini gezmeyi arzu etti bir zaman.
Ata binip, yanına aldı avanesini.
Çıktı bir gezintiye, dolaştı ülkesini.
Giderken bir haşmetle, hayli gururlanarak,
Karşısına, bir kimse çıktı ani olarak.
Yamalı elbiseli, yaşlı bir kimse idi.
Yanına yaklaşarak, önce bir selam verdi.
Almadı selamını, sultan çok gururundan.
O dedi: (Senin ile bir işim var ey sultan!)
Sultan, sinirlenerek dedi: (Ne istiyorsun?
Sen hangi cesaretle bana söz söylüyorsun?)
Atının dizginini tutarak o ihtiyar,
Tekrar edip dedi ki: (Seninle bir işim var!)
Çaresiz kalan sultan, ondan kurtulmak için,
Dedi: (Söyle bakalım, benimle neymiş işin?)
O dedi: (Bu, açıktan söylenecek şey değil.
Gizlidir, onun için bana doğru az eğil.)
Sultan, ister istemez eğilince o yana,
(Ben Azrail’im!) diye, bildirdi o sultana.
Buz kesildi sultanın birden eli ayağı.
Korkudan rengi kaçtı, çözüldü dizi bağı.
Kekeleyip dedi ki hazret-i Azrail’e:
(İzin ver, görüşeyim gidip ailem ile.)
Lakin o, biraz bile vermedi ona izin.
Aldı hemen ruhunu, bir an beklemeksizin.
Sonra o kıyafetle, oradan ayrılarak,
Bu sefer, bir mümine geldi ani olarak.
Ve yanına iyice yaklaşarak o zaman,
Dedi: (Biraz işim var seninle ey Müslüman!)
O dedi: (Peki, hayhay, emrin baş üzerine.
Ne gibi hizmet varsa, getireyim yerine.)
Melekül mevt dedi ki: (Ey Müslüman kardeşim!
Ben ölüm meleğiyim, seninle budur işim.)
O dedi: (Hoş geldiniz, safalar getirdiniz.
Ben de sizi beklerdim, beni sevindirdiniz.
Lakin ricam şudur ki, çabuk olun az daha.
Ruhumu, bir an önce kavuşturun Allah’a.)
Melek dedi: (Ey mümin, var mı benden bir arzun?
Ruhunu ne şekilde almamı istiyorsun?)
O dedi: (Madem öyle, izin ver bana biraz.
Kılayım şuracıkta iki rekat bir namaz.
Ben, ikinci rekatın secdesini yaparken,
İşte tam o sırada, ruhumu kabzet hemen.)
Kabul etti Azrail, onun bu ricasını.
Secdede, incitmeden alıverdi canını.
|